Söyleşi Ses Kaydı
Seyahat ettiği ülkeler:
- Rusya
- Almanya
- Fransa
- Çekoslovakya
- Polonya
- Bulgaristan
- Romanya
- Macaristan
- Çin
- Küba
Şiirleri ile seyahat ettiği ülkeler:
- Japonya
- Tanganika
- Hindistan
Söyleşi Ses Kaydı
Seyahat ettiği ülkeler:
Şiirleri ile seyahat ettiği ülkeler:
ABD tarafından 1991 yılında Kürtleri korumak maksatlı oluşturulan Çekiç Güç 35.yılını doldurmak üzereydi. Konuşlanma İncirlik ve Pirinçlik’te başlatılmış olup, günümüzde ise özellikle Suriye’nin kuzeyinde faaliyetlerde bulunmaktadır. Özal o yıllarda Irak’a harekat yaparak “bir koyup üç almak” deyimi ile kamuoyunu yanıltmaya çalışmıştı.
Ve fakat Türkiye Cumhuriyeti devlet olarak bu oyuna gelmemişti. Ardından vefatından önce Özal, Apo’yu yaramaz çocuk olarak adlandırıp kendisi ile dolaylı yoldan bir takım görüşmeler yaptırmıştı. Anlaşılan o ki Apo halen gündemdedir ve dün “bir koyup üç almak” üzere olan Türkiye Cumhuriyeti değil Apo’nun nezdinde Çekiç Güç’ün sahibi olan ABD’dir.
Bakalım 2025 yılının ilk çeyreği içerisinde “bir koyup üç alanın” kim olacağını pek yakında göreceğiz elbette.
Çekiç Güç kuluçkalığında hazırlanan Kürt Devleti
1991’de Birinci Körfez Savaşı sırasında Kuzey Irak’tan Türkiye’ye iltica etmek isteyen mültecilere koruma kalkanı oluşturmayı amaçlayan Çekiç Güç, Türkiye’de İncirlik ve Pirinçlik’e konuşlanmıştı. Hafızası canlı olanlar hatırlar. O zamanlar Turgut Özal bir koyup üç almaktan bahsediyordu.
1991’de ABD’nin Irak’a ilk saldırısı gerçekleştiğinde Özal Türkiye’yi savaşa sokmak istemişti. Irak’ın kuzeyinden Türkiye, güneyinden ise ABD girecekti. Özal’a göre Irak’ın kuzeyindeki “Kürtler” bizi kucaklayacaktı.
Güya ABD, Saddam’ı devirince Türkiye’ye Musul ve Kerkük’ü armağan edecekti. Türkiye bir federasyona dönüşecek, “Kürdistan” Türkiye’nin himayesinde kurulacak, bunun karşılığında da sınırlarımız genişleyecek ve petrol de bizim olacaktı.
11 Eylül 2001, BOP projesinin son Haçlı Seferlerinin işaret fişeğidir ve sahte bir saldırı ile New York’ta başlatılmıştır. Devamında ise Irak, Libya, Sudan, Somali ve Suriye’de de rejim ve harita değişiklikleri hayata geçirilmiştir.
Türklerin Avrasya coğrafyalarında ışık hızı ile yayılmaları dilleri sayesinde söz konusu olmuş, fakat Çin ile olan mücadeleler neticesinde İslam dinini seçerek Türk kimliklerini hanedan yönetimleri nezdinde sıfırlamışlardır. Aslında dünyada 300 milyon olarak tespit edebildiğimiz Türk nüfus Asya’da komşuları olan Çin ve Hint‘in toplamda 3 milyarı geçen nüfusları ile karşılaştırıldığında aklımıza gelen ilk soru “neden Türkler bu kadar az sayıdadır” şeklinde olacaktır.
Çünkü hayat mücadelesi içerisinde savaşlarda kırımlar yaşamışlardır.
Dil üzerinden gittiğimizde, bugün İspanya 40 milyon nüfuslu bir ülkedir fakat İspanyolca dünyada 500 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Demek ki, Türk kimliğini ümmet hayali içerisinde eriten din vurgusu yerine dil vurgusu üzerinden gidildiğinde Türk gerçek kimliğine kavuşacaktır.
Araplar, 22 ülkenin bayrağı ile birlikte değişik ülkelerde ve fakat hepsi de Arap olarak temsil edilmektedirler. Türkler için bu maalesef söz konusu değildir. Buna sebep olan ise Asya’da 19. yüzyıl ortalarında oynanan Büyük Oyun neticesinde Türklerin özellikle, İngiltere ve Rusya tarafından, Türk kimliklerinin mikro kimlikler üzerinden anlamsızlaştırılması, yok edilmesidir.
Aynı şekilde Türkiye’de de kendi öz topraklarında da Türk kimliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu 19. yüzyıl ortalarında özellikle hızlanan büyük bir projedir. Maksat ise Türkleri Asya’yı sürmektir.
O halde Türk’ün tanımını yaparken Edirne’den Ardahan’a tarzında 1700 kilometrelik bir hat üzerinde değil, fakat Mavi Tuna – Sarı Irmak, Budapeşte – Pekin arasında 7500 kilometrelik bir hat boyunca, çok sayıda ülkelerde yaşayan Türk dili konuşan hakları, aynı unsurun üyeleri olarak tanımlamak gerekmektedir.
Türkler, imparatorlukları dağıldıktan sonra topraklar kaybetmiş olabilirler, fakat kültür kaybedilen değil, alabildiğine daha da mayalanan, yoğunlaşan, gelişim gösteren bir insanlık mirasıdır.
Vatandaşları ülkesinin dışında yaşayan uluslar arasında ilk üç sırada Çin, Hindistan ve Türkiye yer almaktadır. Burada dikkat çekici olan Çinliler ve Hintlilerin dünya nüfus sıralamasında da en başta yer alıyor olmalarına karşın, Türklerin dünya nüfus sıralamasında ancak ilk 20 ülke arasında kendi kendilerine yer bulabilmeleridir. Bu son derece net olgunun üzerinde Türklerin derinlemesine düşünmesi gerekmektedir.
İspanyolca konuşulan ülkeler örneğinde olduğu gibi, demek ki bu ülkeler arasında dil üzerinden iletişim kesintiye uğramamış ve canlı tutulan ilişkiler sayesinde dil ortaklaşa bir hale gelmiştir.
Cervantes Enstitüsü 1991 yılında İspanyol hükümeti tarafından oluşturulan dünya çapında bir kar amacı gütmeyen kuruluştur. Adını Don Kişot’un yazarı ve belki de İspanyol edebiyatı tarihinin en önemli figürü olan Miguel de Cervantes’ten (1547–1616) almıştır. Cervantes Enstitüsü, İspanyol dili ve kültürünün çalışılması ve öğretilmesini teşvik etmekten sorumlu dünyanın en büyük kuruluşudur.
Edirne’den Ardahan‘a olan Türk tanımının Avrasya’nın bütününe yayılabilmesi açısından önemli olan Türk dili konuşan ülkeler arasındaki ilişkilerin hızlandırılması ve yoğunlaşmasıdır.
İletişimin en kuvvetli olarak dile gelmesi ise dil üzerinden gerçekleşmektedir. Türkler değişik ülkeleri kaynaştırmak zorundadırlar. Bu, alfabe ile sınırlanacak ve kısıtlanacak bir konu değildir. Çünkü asıl olan yazılı iletişim değil sözlü iletişimdir. Söz, yazıya nazaran çok daha geniş bir kullanıma sahiptir.
Zikri Sloganlar:
Fikri Yetersizlikler: