Home Blog Page 11

Etienne de la Vaissière

Lütfen Linklerin üzerini tıklayınız

Etienne de la Vaissière (CV)

http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2017/06/ilk-turk-hakanlklarnn-tarihi-uzerine.html

http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2017/06/yinshan-ordos-orkhon-tonyuquq-etienne.html

http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2017/06/otukenden-istanbula-turkcenin-1290-yl.html

http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2017/06/etienne-de-la-vaissiere.html

http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2017/06/away-from-otuken-geopolitical-approach.html

Hayata bir IŞIK olmak..

  • Aldığınız her nefes, hayata bir ışık olamıyorsanız israf, olmuyorsanız haramdır!
  • Âleme bir ışık yakmak için yeraltı dünyasıyla irtibatı sürdürmek gerek!
  • Atomların kendi aralarında, ışıktan çok daha hızlı bir internet ve konnektom iletişim ağı vardır.
  • Bilim insanı; zamanın ihtiyaçlarına çözüm bulmanın yanında, asırlar sonrasının problemlerine de çare ve ışık olmakla yükümlüdür! Çin Ulusal Nanobilim ve Teknoloji Merkezinde (NCNST) beş yıldır yürütülen araştırmada geliştirilen DNA nanorobotları, kanserin tedavisinde başarılı oldu. Gözle görülemeyecek boyutlarda ve tüp şeklinde üretilen nanorobotların çapı 19 nanometre ve boyu 90 nanometre. “Bir iğnenin ucundan beş bin kat daha küçük” olan nanorobotlar, kan dolaşımına bırakıldıklarında vücuttaki tümörü tespit ediyor ve harekete geçiyor. Kanın pıhtılaşması ve ipliksi doku oluşturması için tümöre thrombin enzimi enjekte eden nanorobotlar, kanla beslenme yolunu keserek tümörü açlığa terk ediyor. Bu şekilde kanserle mücadele eden nanorobotlar, tümörün haftalar içinde küçülmesini sağlıyor.
  • Bilim insanlığı; hiçbir ışığın olmadığı yerde, daha parlak ışıklar yaktırabilecek bir ışık yakabilmektir!
  • Bir söz, hakikat yolunda bir ışık yakabilir!
  • Birbirinden farklı bilim / ilim dalları arasında, ne kadar fazla münasebet kurabilirsek, istikbale ışık tutacak o kadar çok yeni fikirle yaratıcılığımızı artırmış oluruz!
  • Elektron bir kuantum parçacığı, foton ışık kuantumudur.
  • Hayal gücü, keşiflerin yolunu aydınlatan bilgiden daha güçlü bir ışıktır!
  • Hedefte Lucifer var, belli bir ışık spektrumunda parlar ve geçiş üstünlüğü sağlar!
  • Her ölümde hayat için bir ışık vardır. Keşke fark edebilsek!
  • Işık, ışığa ışıktır.
  • Kâinata ışık tutan kahramanlar, laboratuvarlarda yetişir!
  • Madde değişiyor, zaman değişiyor… Değişmeyen sadece ışık.
  • Sırf doğmuş ve doğurmuş olmak için değil âleme ve hayata bir ışık yakmak için doğmak ve doğurmak gerek!
  • Sürücüsüz araçlar gibi otonom hareketli sistemlerin sanal olarak kumanda edilmesi, ışık hızındaki gecikmeler sebebiyle tehlike arz edebilir.
  • Yarın, internette ışık hızı kullanılacak. Çünkü ışık dalgalarının titreştiği oranında frekansı artar, frekansı arttığı oranda da bilgi taşıma kapasitesi artar.
  • Aklı, bilimi, ilmi ve âlimleri; rehberim ve yolumu aydınlatan ışık olarak gördüm.

Mütefekkir Mehmet Çifteoğlu’ndan (ö. 13 Kasım 2024) Düşünceler

  • Meclisi Kebir
  • Cumhuriyetin mecliste kabulü çok zor olmuştur
  • Atatürk’ü sevmezler Çünkü saray ve gayrimüslimler üzerinden para kazanamazlar artık.
  • Cihanbeyli ovası 2.Beyazıt Cem Sultan savaşıyor Ölenler müslüman
  • Uzun Hasan Osmanlıya nasıl da düşmandı
  • Konya da Osmanlıya düşmandı
  • Rumeli buğday
  • En büyük gerçek şiirdir eğer şiir ise yazılan
  • Uydur bir hadis
  • Toplanma biraraya gelme disiplini yok, sadece cenazelerde biraraya geliyoruz.
  • Deutschland über alles
  • Viyana kapısıymış, Viyana kapı mı ki, Atlantiğe kadar gitmiştik

*****************************

akıl, akıl gel …..me takıl..

…….. e sürülecek akıl yok.

yakilün
takilün

AKLIMIZDAN RAZI….. HALİMİZDEN ŞİKAYETÇİ…

30/05/2015 ASAM, Mehmet Çifteoğlu

…………………………………………………………

Ebu İshak El Kindi
İbni Abhas (Kabul Akbar)

İnsan Allahın verdiği aklı kullanmamak için elinden geleni yaparmış. EDİSON

Yarabbi..; Türk Milletini bilgili et…Bilgisini ilim eyle..ilmimizi ilminden eyle.. AKLI tanrı edip ona bilerek, bilmiyerek TAPMAK’tan muhafaza eyle, Amen!

İnsanlar akılda değil imanda ittifak eder.

30.05.2015 ASAM
Mehmet Çifteoğlu,

***************************************

İspanya’da Beni Ahmer’in Gırnata devletinin 1490’da yıkılmasının ardından 1492’de Yahudiler İspanya’dan sürülür ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edilirler. (Tefekkür edenler için ibret vardır; Kuran ayeti) Genç alimlerin dikkatine sunulur.

Kanuni, 1570’lerde sürülen yahudiler arasında bulunan Joseph Nassi ile anlaşma yapar, Kıbrıs’ta Josep Nassi’nin riyasetinde Yahudi Krallığı kurulacaktır. 1570-71 Kıbrıs Fethi’nden önce bir gecede Napoli’deki Venedik Donanması yokedilir.

1571’de fethedilen Kıbrıs, 93 Harbi neticesinde elimizden çıkmaya başlar, 1878 Ayestafanos Anlaşması, 1.Dünya Savaşı ve 1923 Lozan Anlaşması neticesinde kaybedilir. Kıbrıs’tan çıkarılan dersler neticesinde başlamakta olan 2.Dünya Savaşı koşulları değerlendirilir ve 1.Dünya Savaşında kaybedilen Antakya-İskenderun’un Hatay olarak geri dönüşü sağlanır. Hatay örneği de bu sefer Kıbrıs’a ışık tutar ve adadaki 1974 Yunan Darbesi’nin yarattığı yeni koşullar değerlendirilerek, Kıbrıs’a Barış Harekatı düzenlenir ve adanın kuzey kısmında Türk egemenliği tesis edilir.

*************************************

10 Ağustos 1389 I. Kosova Zaferi

11 Ağustos 1473 Otlukbeli

1 Ağustos 1571 Kıbrıs

23 Ağustos 1514 Çaldıran

24 Ağustos 1516 Mercidabık

26 Ağustos 1071 Malazgirt

29 Ağustos 1521 Belgrad

29 Ağustos 1526 Mohaç

30 Ağustos 1922 Dumlupınar

Ve 15 Temmuz 2016 Hilal Uğruna Büyük Anadolu

20 Ocak 2018 Afrin

Ve 15 Temmuz 2016 Hilal Ugruna Büyük Anadolu…TC,..+++MEHMET cifteoglu+kasimpasa..30.8.17+++2018 birde AFRINI ilave edelim++iyi aksamlarrr++

Mehmet Çifteoğlu

Kasımpaşa, İstanbul
16 Nisan 2018

(özellikle fetih öncesi döneme vurgu yaparak kitabın kapsamını genişletmeme öncülük eden bilge mütefekkir Mehmet Çifteoğlu Bey’e, teşekkürlerimle)

************************************

mehmet çifteoğlu bey, bugün sohbetimizde, medeniyet mimarlık ile başlar dedi. evet çünkü mimarlık şehir (medine) ile ilgili temel bir konu. 23 Mayıs 2015

………………………………………………………….

Zaman Vel asır suresi

ASR SURESİ VE AKİF’İN YORUMU

1- Asra andolsun ki,
2- İnsan ziyandadır.
3- Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler ziyânda değillerdir.

Asrı Kurana söyletmek
Marşandiz
Türk İslam tarihinin bir abidesidir
Zihin Tasavvuf
Zaman Asrı saadet

…………………………………

mehmet çifteoğlu, peygamberimizin teenni metodu diyor..

27 Aralık 2015

kubbealtı sözlüğünde:
TEENNÎ
(ﺗﺄﻧّﻰ) i. (Ar. eny “ağır davranmak, temkinli olmak”tan te’ennі) İlerisini düşünerek, ihtiyatlı davranarak acele etmeden iş görme, düşünceli hareket etme: Gazab ta’cîl ile câhillerindir / Teennî hilm ile âkıllerindir (Şeyhî). Bir hadîs-i şerifte, “Teennî Rahman’dan, acele ise şeytandandır” buyrulmuştur (Ömer N. Bilmen). Hayâtı boyunca dâima ihtiyat fikrinden, kontrol ve teennî şuûrundan mahrum yaşamış (Sâmiha Ayverdi).

…………………………………………………………

Mehmet Akif ve Asr Suresi Şiiri

Asr, isim olarak “dehr, mutlak zaman, özellikle içinde bulunulan zaman, karn yani seksen veya 100 senelik zaman dilimi, gündüz, gece, sabah, akşam, ikindi vakti” gibi mânalara gelir

Mehmet Akif, vel asır suresine değinen şiirinde, zamana damgasını vuracak olan dört dörtlük insan niteliklerini sıralamış, bu nitelikleri bizatihi kendinde taşıyarak, zeminde, sahada sürekli hareket ve aksiyon halinde bulunmuş, Berlin’den Hicaz’a kadar olan coğrafyalarda kendisine görevler edinmiş, gözlemlerde bulunmuş ve bunların neticesinde yüreğinde taşıdığı istiklal ruhu yine zamanlar aşan bir istiklal marşına dönüşmüştü.

Buradaki istiklal, sadece savaşı kazanmak, bağımsızlığı elde etmek tarzında değildi. Bu istiklal, vel asır suresinde anlatılmış olan insanın temel karakteristiği idi, bu karakteristik ile istiklal ruhunu taşıyan insanlar, medeniyetin yüreği olan tüm işlerde de vasıflarını ortaya koyacak ve bu manada iktisat da istiklal meselesi haline getirecektir.

Mehmet Âkif’in baş yapıtı olan Safahat kitabı da bir atlas mahiyetindedir. Dilimizde yayınlanmış bulunan hiçbir şiir kitabında bu derece zengin bir şehirler, ülkeler, memleketler, insanlar, kişiler, coğrafyalar zenginliği göze çarpmamaktadır.

Safahat kitabı bu manada da bir şaheserdir. Ülkemizde yayınlanan kitaplar arasında indeksi bulunan tek şiir kitabı da Safahat idi, bu şekilde şiirdeki şehirler ve coğrafyalar takip edilebilmektedir.

Acılı bir dille yazılan bu kitap sefaleti gözler önüne sermiş ve sefahatdan, sefaletten safhalar halinde kurtuluş Safahat’ına bir umut ışığı olarak önerdiği çarelerle ulaşılmasını, nesillerin gözünün önüne sermiştir.

Bu nesil Asım’ın nesli olacaktır, bir umut ışığıdır.

Asr Suresi Şiiri (Mehmet Akif Ersoy)

 

Halikın namütenahi adı var en başı Hakk
Ne büyük şey kul için Hakk’ı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden ?
Çünkü meknun o büyük sûrede esrârı felâh
Başta iman-ı hakikî geliyor sonra salâh
Sonra Hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.

Bu güzel manzumenin sade anlamı şöyledir:

  • Yaratıcının sonsuz adı var, bunların başında “Hak” adı gelir.
  • Hakkı tutup ayağa kaldırmak, kul için ne büyük sevap, ne değerli bir eylemdir!
  • Peygamber’in arkadaşları ayrılacakları sırada Asr Suresini okurlarmış, acaba neden?
  • Çünkü o büyük Surede felahın (başarının, mutluluğun) sebepleri gizlidir.
  • Başarı ve mutluluğun ilk sebebi gerçek iman, sonra güzel eylem ve düzgün ahlâktır. Sonra hak (doğruluk, hakikatten ayrılmamak) doğru işte sebat gelir. İşte insanlık budur kuzum!
  • Bu dördü (yani iman, güzel ahlâk, düzgün işte sebat ve hak (doğruluk, dürüstlük) bir arada bulundu mu artık sen hiç ziyana uğramazsın, daima başarılı ve mutlu olursun!

 

ASR SURESİ 

1- Asra andolsun ki, 

2– İnsan ziyandadır. 

3– Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler ziyânda değillerdir.

 

 

Tonyukuk Yılı’nda (2020) ve devamında Yayınlanan Tonyukuk Kitapları

Bilge Türk Tonyukuk /
İstanbul : Yeditepe Yayınevi, 2020 Şenyıldız Yay. Matbaacılık 192 sayfa :
Bilge Türk Tonyukuk
İstanbul, 2020
https://www.hepsiburada.com/bilge-turk-tonyukuk-pm-HBC000037ZXQW
Bilge Tonyukuk yazıtları /
Ankara : Türk Dil Kurumu Yayınları, 2021 Kalkan Matbaacılık 517 sayfa :
Bilge Tonyukuk :Türk’ün bilge aklı /
Ankara : Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, 2021 Vega Basım 26 sayfa :

 

Tonyukuk, Jeopolitik ve Saha

Tonyukuk, anlatısı ile dilde derin izler bırakmıştır. Söz varlığı ise son derece zengindir. Dildeki izlerin yanısıra sahada da bırakılan izler söz konusudur. Bu izleri ancak yabancı yazarların çalışmalarından öğrenebilmekteyiz. Rus bilim insanı Dmitri Vasilyev ve Fransız bilim insanı Etienne de la Vaissière’in çalışmalarından biz bu izleri görebilmekteyiz.

Tonyukuk’un anlatısında bahsettiği, sefer yaptığı 23 Çin şehirinin isimlerini Fransız akademisyenin makalesinden öğrenebilmekteyiz. Türk yazarların  eserlerinde ise bu konuda bilgi verenlere rastlanmamaktadır.

Anlatı dilindeki izler bizleri sahaya yönlendirmektedir, çünkü Tonyukuk’un sıcağı sıcağına yegane anlatısı bizlere ipuçlarını teker teker vermektedir. Devam eden Türk devletlerinde ise Evliya Çelebi, Babür Şah ve Atatürk gibi sıcağı sıcağına anlatılar ve anlatıcılara nadiren rastlamaktayız. Örneğin Selçuklu ve Osmanlı’nın kuruluşlarında söz konusu kuruluş  anlatıları olmadığından, ancak kör karanlıkta yol alınmaktadır.
Aşağıya bir bölümünü aktardığımız Etienne de la Vaissière‘in “Ötüken’den Uzakta: “7. Yüzyıl Doğu Türklerine Jeopolitik Bir Yaklaşım”, Bonn, 2015, s. 453-461. makalesinde Tonyukuk‘un stratejik katkısı değerlendirilmiştir.
Şekil 2. 708’den önce/sonra Çin vilayetlerine yapılan Türk akınlarının değişen örüntüsü (682–744). Siyah çizgi ve daireler: 708’den önceki Türk akınları; gri daireler: 708’den sonraki Türk akınları (Liangzhou her iki dönemde de akınlara uğramıştır). Dairelerin boyutu, vilayet adından sonra belirtilen akın sayısıyla orantılıdır.

Yinshan merkezi (708’den önce)

Moğolistan merkezi (708’den sonra)

寸Feng1

曰Ling2
嗕Lan1
㵤Liang1+2
䓀Gan1
⢷Xia1
㚼Shuo3
ẋDai2 ⭂Ding3
並Bing2
⩗Gui2
壇Tan1
勝Sheng1
⍇Yuan1
渥Yan1
哂Yu2幽You1
㖴⸛
Changping1
嵁Zhao1
㚫Hui1
沜㱁Mingsha1
⾣Xin2
北庭Beiting2

Bu harita, ikinci Türk imparatorluğunda şimdiye kadar fark edilmemiş derin bir jeopolitik evrimin önemli bir kanıtıdır. 708’den önce, bu imparatorluk Gobi‘nin güneyinde gelişti ve elitlerinin zenginliğinin büyük bir kısmı Kuzey Çin‘deki yıllık yağmalardan geliyordu.

708‘den sonra, yani Çinlilerin Huanghe döngüsünün kuzeyinde kaleler inşa etmeyi başarmasından ve bunun sonucunda Türkleri Gobi‘nin güneyindeki yüzyıllık üslerinden kovmasından sonra, imparatorluk elitlerinin ekonomik temeli çok farklıydı.

Artık Kuzey Çin‘e hiçbir akın yoktu. Sadece Moğol bozkırına ve zenginliğine güvenmek zorundaydılar. Bu da, Orhun yazıtlarının bu felaket yeni durumla başa çıkma girişimi, kötü bir pazarlıktan en iyi şekilde yararlanmak için tutkulu bir yalvarış olarak tamamen yeni bir yorumlanma olasılığını açar.

708‘den önce Türkler Ötüken‘den uzakta olmaktan çok mutluydular. Bu harita s. J. Bemmann, M. Schmauder (ed.), The Complexity of Interaction along the Eurasian Steppe zone in the first Millennium AD, (Bonn Contributions to Asian Archaeology, 7), Bonn, 2015, s. 453-461’deki “Away from the Ötüken: A geopolitical approach to the 7th c. Eastern Türks” adlı eserin 457. sayfası. Makalede daha fazlası ve makalenin pdf’i talep üzerine mevcuttur!

Uygun jeopolitik ortamına yerleştirildiğinde, altıncı yüzyılın sonunda Çin politikasının bir tampon bölge yaratmak ve bu bölgeyi Tulan (Dulan) Kağan’ın ölümünden sonra gerçek bir Doğu Türk İmparatorluğu hayatta kalmış gibi bir imparatorluk ilan etmek olduğunu görüyoruz. Tarih yazımının tuzağı burada: Çinliler kötü bir pazarlıktan daha iyisini yaptılar çünkü Dulu (Tuldikh) beklentileri karşılayamadı. Şampiyonlarının Büyük Kağan olduğunu iddia ettiler, oysa o aslında Tiele ve Batı İmparatorluğu’nun ana rolleri oynadığı bozkırdaki siyasi sahneden büyük ölçüde kovuldu.

Çin’in iç siyasetinde kaos patlak verdiğinde, bu tampon bölge gerçekten de Shibi ve Xieli yönetiminde güçlü bir Güney İmparatorluğu’na dönüştü. Ancak bu, göçebe müttefikleri yerleştirmek için bu kuzey Ordos bölgesini kullanmanın son derece tehlikeli olduğunu kanıtlayan tamamen beklenmedik bir gelişmeydi; Antik Çağ’da Ordos, Hun (Xiongnu) halkının güçlendiği ilk bölgeydi. Shibi ve Xieli yönetimindeki Doğu İmparatorluğu, Çin sınırını doğuya doğru takip eden çok uzun bir imparatorluk, kuzey Çin’i yağmalayarak yaşadı. Sarayı Gobi’nin kuzeyine geri koyma yönünde belirgin bir girişim yoktu. İlk Türk İmparatorluğu’ndan çok farklıydı ve bu ilk imparatorluğun bir mirası olarak görülemez, ancak Çin’in karmaşık Ashinas politikalarına verdiği yanıtın bir sonucu olarak görülebilir.

Bu bizi yedinci yüzyılın sonuna, 682‘de kısa süre sonra İlteriş Kağanı olacak olan Kutluğ’un (Kutluγ) isyanına götürür (Şekil 2). İsyanın güneyde kök saldığına şüphe yoktur.Türklerin üssü Yinshan ve Kara Nehir bölgesi, yani Hohhot çevresindeki bölgeydi: Czeglédy 1962’de Tonyuquq yazıtındaki Çogay Kuzi/Yiş‘in isyancıların bir araya gelip imparatorluklarını kurdukları yer olduğunu, Yinshan‘dan başkası olmadığını (Çogay, Yin ile aynı anlama gelir, gölgeli, bir dağın kuzey yamacı) ve aynı yazıttaki Karakum’un başkentinin Çince metinde Heisha cheng olduğunu (ikisi de siyah kumlar anlamına gelir), Yinshan‘ın kuzey yamaçlarında bulunan bir yerleşim yeri olduğunu gösterdi (Czeglédy 1962, 55–56)8.

Çin kaynaklarında belirtilen tüm topografik isimlerin basit bir listesi, coğrafyadan bahsedecek olursak, İkinci Doğu İmparatorluğu’nun başlangıçta Xieli imparatorluğunun bir yeniden canlanması olduğunu her türlü makul şüphenin ötesinde göstermektedir. Yinshan‘dan Çin’in kuzeydeki tüm vilayetlerine bir nesil boyunca defalarca baskınlar düzenlediler (Liu 1958, 433–439; Skaff 2012, 302–312’deki baskın listeleri).

Ancak bu, Orhun yazıtlarında geçmişin bir özelliği olarak açıkça anlatılmıştır. Bu metinlerde tekrarlanan mesaj, Türk İmparatorluğu’nun son yıllarında Türk kağanlarının ikametgahı olan Ötüken‘e övgüdür. Dolayısıyla, Dulu‘nun (Tuldikh) kuzeyden güneye kaçışından bir asır sonra, ikinci Türk İmparatorluğu’nun örgütlenmesinde fark edilmeyen büyük, tersine çevrilmiş bir coğrafi kayma gerçekleşmiş olmalıdır.

Sebep açıkça, resmi yazıtlar gibi propaganda metinlerinde açıkça tanınamayan Türklerin yıkıcı stratejik yenilgisinde yatmaktadır: Aslında Türkler, Çinlilerin askeri bir hamlesiyle Yinshan’ı terk etmeye zorlandılar.

708‘de Çin ordusu, Huanghe’nin kuzeyinde üç müstahkem nokta kurarak Yinshan Türklerini güneyden kesti. Bu hamle hakkında çok daha fazla şey bilmek isterdik ancak metin kesin değil (Jiu Tangshu 194a: 5172; Liu 1958, 169).

Yinshan ve Hohhot Vadisi, Dulu‘dan (Tuldikh) beri Türk gücünün kalbi olduğundan, yeniden canlanan bir Tang hanedanı bağlamındaki bu Çin ilerlemesi güç dengesini değiştirdi.

Sonuç hemen oldu ve Türklerin Çin kuzey sınırına yaptığı yıllık baskınların tamamen sona erdiğini görüyoruz. Bir daha asla kuzey Ordos bölgesinin veya kuzey Shanxi’nin vilayetlerini yağmalamaya gelmeyeceklerdi. Türk İmparatorluğu’nun ekonomik stratejisi bir kez daha değişmek zorundaydı.

Bu üç müstahkem noktanın böylesine etkili olması bir bakıma oldukça gizemlidir. Karakum, Yinshan‘ın diğer tarafındaydı ve hiçbir metin Yinshan‘ın doğrudan fethinden bahsetmez. Türkler aslında Yinshan‘dan kovulmadılar, onları terk ettiler. Belki de artık saray için güvenli olması için Çin sınırına çok yakındılar.

Ya da Yinshan‘ın kendisi, Huanghe ve Heihe tarım ovalarından veya/veya daha güneydeki baskın hinterlandından kesilirse gerçek bir imparatorluk merkezini sürdürmek için yetersiz olabilirdi9.

Tersine, bu üç kalenin inşasından sonra, kuzeyden ulaşılabilecek sınır boyunca çok daha doğudaki bölgelerde bile baskınların tamamen sona ermesi, aslında Yinshan‘ın önceki doğu baskınlarının başlangıç ​​noktası olduğunu, kuzey olmadığını düşündürmektedir.

Ancak bu stratejik yenilgi, ekonomik ve politik önemi ne olursa olsun, Tonyukuk’un etkisi altındaki imparatorluğun evrimiyle hafifletildi. Yedinci yüzyılın ilk on yıllarının aksine, kağanlar ve özellikle baş danışmanları Tonyukuk, 708‘de güney kısmını terk etmek zorunda kalmadan önce imparatorluklarının kuzey kısmına ilgi gösterdiler.

Kuzeyin bu fethinin kronolojisi kesin olarak bilinmemektedir, İlteriş’in (682-691) hükümdarlığı döneminde, belki de Hebei’deki 687‘deki büyük doğu seferinden önce 685 veya 686‘da gerçekleşmiş olmalıdır-Ötüken‘in fethi, Tonyukuk’un yazıtında Shandong’dan denize kadar yapılan bazı akınlardan hemen önce bahsedilir10.

İmparatorluğun kuzey kesiminin bir güç merkezi olarak önemi de bilinmemektedir: Olaylardan sonra fikirlerini savunmak için yazan Tonyukuk , “[kağanı?] ve Türk halkını Ötüken diyarına götürdü” dediğinde cum grano salis* olarak okunmalıdır. Ancak, İlteriş Kağan’ının faaliyetlerinin çoğunun imparatorluğun kuzeyinde değil, güneyinde ve doğusunda yoğunlaştığı anlaşılmaktadır:

Tonyukuk’un İlteriş’e atfettiği 19 akından sadece beşi Oğuzlara karşıydı ve bunlardan ilki Gobi’nin güneyinde gerçekleşmiş olabilir. Kuzey, her şeyden önce Tonyukuk’un etki alanıydı ve oradan Kırgızlar ve On Oklara akınlar düzenledi: Tonyukuk’un kendi yazdığı gibi “Ötüken diyarına yerleştim”, kağana değil.

Kapgan Kağan (691–716) daha geniş bir vizyona ve çok daha fazla araca sahipti: 698‘de ilk kez Çin kaynaklarında 黑紗南庭 “Karakum’daki Güney Sarayı” ifadesini görüyoruz (Jiu Tangshu 194a: 5169; Liu 1958, 162). Açıkça 698‘de neredeyse bir asırdan fazla süren bir durum sona erdi ve Kapgan imparatorluğu artık Gobi’nin her iki yakasında kurulmuştu – tıpkı ilk Türklerin imparatorluğunun doruk noktasında olduğu gibi.

Ancak bu, Çin’in 708’deki hareketinin buna son vermesiyle çok kısa bir süre devam edecekti. Kuzeye çekilmek zorunda kalan ve artık her zamanki kaynakları olmayan Kapgan Kağan, güney hariç her yöndeki tüm asi kabilelere çılgınca boyun eğdirmeye çalıştı. Ötüken‘i üs olarak kullanmış, ancak birkaç yıl sonra 716‘da öldürülmüştür. 711-712 yıllarında batıya doğru yapılan büyük sefer, Çin’in artık ulaşılamayacak bir yerde olması nedeniyle yağma için alternatif bir yer bulma zorunluluğundan kaynaklanmış olabilir.

Yani kötü bir durumdan en iyi şekilde yararlanmak Bilge Kağan ve Kül Tegin’e kalmıştı . Bu bağlamda, Orhun yazıtının mesajı saf politik propagandadır ve gerçekte ne söylediklerine yakından bakıldığında bu yorum doğrulanmaktadır. Bilge Kağan tahtı miras aldığında, daha doğrusu kuzeninden devraldığında, Türkler zayıf, fakir ve çaresizdi. Orhun metinlerine göre, batıya ve doğuya göç etmek zorunda kalmışlardı.
Bu metinler, güneyden göç gönüllü ve barışçıl olmadığı için, Çogay dağı ve Tögültün Vadisi’nin aksine, Ötüken ve Orhun bölgelerinin uzun politik değerlendirmeleridir: “Güneye giderseniz ölürsünüz” der metin, “Ötüken‘de kalırsanız kervanlar gelir” ifadesinin aksine.
Bu, Çogay ve Tögültün’ün Türklerin gerçek yurdu olduğu bir asırlık Türk tarihinin tersine çevrilmesini haklı çıkarma girişimi, değişimin nihayetinde bir Çin hamlesi ve bir Türk yenilgisiyle gerçekleştiğini gizleme girişimidir. Orhun yazıtlarının siyasi mesajı, bu asırlık perspektife konulduğunda çok daha nettir.

Benzer şekilde, bu metinlerde Bumin ve İstemi’ye yapılan çağrı, Türklerin gizemli Ötüken tarihini yeniden izlemek için aynı yalvarışa aittir. Büyüleyici ama hem aldatıcı hem de oldukça politik Orhun yazıtlarına rağmen, sekizinci yüzyılın ilk yaklaşık elli yılı (685-743), gerçek Tiele ve Uygur hakimiyetinin çeyrek milenyumu (603-840) içinde kuzeyde oldukça sınırlı bir Türk gücü dönemi olarak kabul edilebilir.

8 Ayrıca, Karakum’un yerini açıklığa kavuşturma girişimi ve Yinshan‘daki Türklerin ekonomik temelinin tasviri için Suzuki 2011’e bakın. Bu makaleye dikkatimi çektiği ve bana gönderdiği için Michael Drompp’a içten teşekkürlerimi sunarım.

9 Bu düşünce çizgisinin yan etkilerinden biri, Orhun yazıtlarındaki hâlâ gizemli olan Tögültün yazısını tanımlama girişimi olabilir. Bunun, “Çogay Dağı ve Tögültün ovası” ikili ifadesinde Yinshan ile ilişkilendirildiği açıktır. Çeşitli akademisyenler bu yer adını yerelleştirmeye çalışmışlardır (bkz. Li 2011, WHO, Ordos platosu da dahil olmak üzere Huanghe’nin tüm üst bölgesi için geniş bir anlam önermektedir). Huanghe ve Heihe’nin iki alüvyonlu vadisinin bu ad altında anlaşılmaması gerektiğini merak ediyorum
: birleştikleri yerde hâlâ Tuoketuo 托克托 – daha önceki Tuoketun 托克屯 – oldukça yakın bir isme sahip bir ilçe var mı? – ve en doğudaki müstahkem nokta 708’de bu alanın etrafına inşa edildi. J. Jeong, Tögültün yazï’yi Tümed bozkırıyla özdeşleştirmeyi önerdi (bkz. Li 2011, 375 dipnot 6), Tümed bozkırı Tuoketuo’nun hemen kuzeyinde olduğu için benimkine oldukça benzer bir çözüm. Çin fethi, Çogay’ı, Tögültün’den kesmiş olurdu ve ikisi de Gobi’nin güneyinde bir imparatorluk merkezini sürdürmek için gerekli olurdu.

10 Differently Skaff 2012, 309, bu yıllarda Çin sınırına yapılan akınların azlığı nedeniyle Moğolistan’ın fethinin 688-693 yılları arasına yerleştirilmesini tercih ediyor.

cum grano salis*: latincede “tuz tanesiyle” anlamına geliyor. bir deyim olarak kullanılıyor ve bizdeki “kılıkırk yarmak”, “bin dereden su getirmek” (daha doğrusu kılıkırk yararak kabul etmek, bin bir çabadan sonra kabullenmek anlamlarında) deyimlerinin karşılığıdır. bir olaya doğrudan teslim olmayıp, ona şüpheyle bakmayı gerektirir.

Kaynak:Ötüken’den Uzakta: 7. Yüzyıl Doğu Türklerine Jeopolitik Bir Yaklaşım”, J. Bemmann, M. Schmauder (editör), MS 1. Milenyumda Avrasya Bozkır Bölgesi Boyunca Etkileşimin Karmaşıklığı, (Bonn Asya Arkeolojisine Katkılar, 7), Bonn, 2015, s. 453-461. Etienne de la Vaissière  https://www. academia.edu/23883202/AWAY_ FROM_THE_ÖTÜKEN_A_ GEOPOLITICAL_APPROACH_TO_THE_ SEVENTH_CENTURY_EASTERN_TÜRKS

Etienne de la Vaissière’nin analizini aşağıdaki Prof Ahmet Taşağıl’ın aşağıdaki bilgileri ile birleştirdiğimizde 701-716 yılları arasındaki dönemde Tonyukuk’un devlet görevlerinde bulunmadığı fakat 716 yılı sonrasındaki 10 yıl boyunca

“Tonyukuk batı seferlerini sürdürüyordu. Bir kaç tanesi batı Gök Türk hanedanından gelen beyler tarafından yönetilen Batı Türkistan şehir devletçikleri yaklaşan Arap saldırılarına karşı direniyordu33. 701 yılında Demir Kapı’ya kadar uzanan harekatta Sır Derya(Seyhun/ Yincü Ögüz) kıyılarından yola çıkıldı; Kızılkum Çölü’nde ilerlenmişti. İnel (Bögü) Kağan kumandasındaki bir kuvvet burada kaldı. Tonyukuk, güneye ilerleyip, Türgiş başbuğu So-ke’nın idaresindeki Soğd halkını ele geçirdi34. Ek Tağ (Ak Dağı geçen) Tonyukuk
Demir Kapı’da seferine son verdi35.

Bu seferle birlikte 716 yılına kadar Tonyukuk’u kaynaklarda göremeyiz. Kapgan Kağan, 708 sonrası halkına sert davranmaya başlamıştı. Çin’de ise tahta başarılı bir imparator geçmişti. Onlar da Gök Türklere karşı politika değişikliğine gittiler. Çinlilerin yolladığı ajanlar, adeta Gök Türk ülkesinde cirit atıyorlardı. Neticede boy isyanları birbiri ardına patladı ve kağanlık zor durumlara düştü. Boy isyanlarından biri olan Bayırku’ların isyanını bastıran Kapgan Kağan, tedbirsiz bir şekilde geri dönerken, onların arta kalanlarının pususuna düştü. Kendini kurtaramayan Kapgan, orada ölünce yerine oğlu İnel geçti. Fakat, Kül Tegin bir ihtilal planlayarak hayata geçirdi. İnel Kağan ve etrafındakileri öldürerek ağabeyi Bilge’yi tahta oturttu.

T’ang hanedanı imparatorları bu tedbirleri alırken Gök Türk ülkesinde boy isyanlarının birdenbire patlak verdiğini, isyanlarının birbirini takip ettiğini ve devleti çok yıprattığını görüyoruz. Bunların çoğu Orhun ve Tonyukuk yazıtlarında ve de Çin kaynaklarında anlatılmıştır36.

Kaynaklarda Kül Tegin’in sadece Tonyukuk 暾欲谷’u Bilge’nin kayın pederi olması sebebiyle sağ bıraktığı ve tekrar devlette görev verdiği şeklinde bir ifade vardır37. O sırada 70 yaşından fazla olan Tonyukuk’a, halk tarafından saygı duyuluyordu38. II. Gök Türk Devletinin hızla büyümesinde büyük rol oynayan Tonyukuk, Kapgan döneminde yukarıda bahsettiğimiz boy isyanlarının bastırılmasında da önemli vazifeler üstlenmişti. Dolayısıyla onun sırf Bilge’nin kayın pederi olması sebebiyle değil, II.Gök Türk Devleti için gerçekten eşsiz bir şahsiyet olması, halk tarafından çok sevilip saygı duyulması neticesinde
hayatına kastedilmeyip sağ bırakıldığı sonucuna varmak mümkündür. Zaten
daha sonra gelişecek olaylarda Tonyukuk’un oynadığı rol ve onun görüşlerine
verilen diğer söylediklerimizi desteklemektedir.”

  • 33 CTS 194A s. 5167; HTS 215A, s. 6043; TT 198/ 1073c; WHTK, 343, 2691c.
  • 34 Kafesoğlu, s.111.
  • 35 Chavannes, Documents sur les Tou-kioue Occidentaux, Paris 1941, s.67.
  • 36 René Giraud, L’Empire de Turc Celéstes, Paris 1960, harita 4.
  • 37 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Taşağıl, Gök-Türkler, III, s.361 vd.
  • 38 CTS 194A, s.5173; HTS 215, s.6051; TT 1074, c, 1075a; WHTK, 2692c.

Kaynak: BİLGE TONYUKUK’UN GÖK TÜRK KAĞANLIĞINA KATKISI Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL Tonyukuk Kitabı. ss.330 https://www.istanbulturkocagi.org/kullanici/goruntu/bilgiler/el/pdf/tonyukuk_sempozyumu_2020.pdf

Tonyukuk Yazıtı’nın Kronolojisi

BİRİNCİ TAŞ

  • Birinci bölüm (1. satır) Tonyukuk’un çocukluğu ve gençliği (M.S. 663 (?)-679).
  • Bölüm II (2-4. str.) Akim kalmış ayaklanma (M.S. 679-681).
  • Bölüm III (4-6. str.) Eltariş’in başarılı ayaklanması (M.S. 682).
  • Bölüm IV (7-11. str.) Yin shan bölgesinden göçmeden önceki olaylar. (M.S.682-687)
  • Bölüm V (12-15. str.) Ötüken (Hanghai) dağlarına göç (M.S. 687).
  • Bölüm VI (15-17. str.) Oğuz’a boyun eğdirilmesi (M.S. 687 veya az sonra).
  • Bölüm VII (18-19. str.) «Shantung»a akınlar (M.S. 693-706 arası).
  • Bölüm VIII (19-29. str.) Kırkız’a boyun eğdirilmesi (M.S. 710).
  • Bölüm IX (29-43. str.) On Ok (Batı Türkü) ve Türgaş’e karşı sefer (M.S. 710).

İKİNCİ TAŞ

  • Bölüm X (43-47. str.) Demir Kapı seferi (M.S. 710 veya 711).
  • Bölüm XI (satır 48’den satır 62 sonuna kadar) Eltâriş Kağan’ın kahramanlıkları ve Tonyukuk’un ona ve haleflerine hizmeti.

 

Tonyuquq and Geopolitics

Map of the Turkish raids on Northern China before and after 708 AD

Fig. 2. The changing pattern of Turkic raids on Chinese prefectures before/after 708 (682–744). Black line and circles: Turkic raids before 708; grey circles: Turkic raids after 708 (Liangzhou was raided in both periods). Size of circles proportional to number of raids, indicated after the name of the prefecture.

This map is an important proof of a profound geopolitical evolution in the second Turkish empire, unnoticed so far. Before 708, this empire prospered South of the Gobi and a big part of its elites’s wealth came from the yearly pillages on Northern China. The economic basis of the imperial elites after 708, that is after the Chinese managed to build forts north of the Huanghe loop and consequently expelled the Turks from their century-old basis south of the Gobi, was very different. There were no longer any raids on Northern China. They had to rely only on the Mongolian steppe and its wealth. This in turn opens the possibility of a wholly new interpretation of the Orkhon inscriptions, as an attempt to deal with this catastrophic new situation, a passionate plea to make the best of a bad bargain. Before 708 the Turks were very happy to be far away from the Ötüken. This map was published on p. 457 of “Away from the Ötüken : A geopolitical approach to the 7th c. Eastern Türks,” in J. Bemmann, M. Schmauder (ed.), The Complexity of Interaction along the Eurasian Steppe zone in the first Millennium AD, (Bonn Contributions to Asian Archaeology, 7), Bonn, 2015, p. 453-461. More in the article and pdf of the article available on demand!

寸Feng1
曰Ling2
嗕Lan1
㵤Liang1+2
䓀Gan1
⢷Xia1
㚼Shuo3
ẋDai2 ⭂Ding3
並Bing2
⩗Gui2
壇Tan1
勝Sheng1
⍇Yuan1
渥Yan1
哂Yu2 幽You1
㖴⸛
Changping1
嵁Zhao1
㚫Hui1
沜㱁Mingsha1
⾣Xin2
北庭Beiting2
Yinshan center (before 708)
Mongolia center (after 708)

When placed in its proper geopolitical setting, we see that the Chinese policy at the end of the sixth century was to create a buffer zone and to declare this zone an empire as if an actual Eastern Turkic Empire had survived after Turan’s death. The historiographical trap is here: the Chinese made the better of a bad bargain because Tuldikh simply failed to meet the expectations. They claimed that their champion was the Great Qaghan while in fact he has been very much ejected from the political scene in the steppe, in which the Tiele and the Western Empire played the main roles. When chaos erupted in internal Chinese politics, this buffer zone indeed turned into a powerful Southern Empire under Shibi and Xieli. This, however, was a completely unexpected development which proved if anything that it was extremely dangerous to make use of this northern Ordos region to settle nomadic allies; in Antiquity the Ordos has been the very first region where the Xiongnu people grew powerful. The Eastern Empire under Shibi and Xieli, a very long-stretched empire following the Chinese frontier towards the east, lived by pillaging northern China. There was no apparent attempt to put the court back to the north of the Gobi. It was very different from the first Turkic Empire and cannot be seen as a legacy of this first empire, but as a consequence of the Chinese answer to the complex Ashinas policies.

This takes us to the end of the seventh century, to the revolt of Qutlugh (Qutluγ) in 682, who was soon to become Ilterish Qaghan (Fig. 2). There is no question that the revolt was rooted in the south. The base of the Türks were the Yinshan and the Black River region, that is the region around Hohhot: Czeglédy demonstrated in 1962 that the Čoγay-quzï/yïš of the Tonyuquq inscription, where the rebels rallied and created their empire, were none other than the Yinshan (Čoγay has the same meaning as Yin, shaded, northern slope of a mountain) and that the capital of Qaraqum of the same inscription is Heisha cheng of the Chinese text (both meaning black sands), a settlement situated on the northern slopes of the Yinshan (Czeglédy 1962, 55–56)8. A simple list of all the topographical names mentioned in the Chinese sources shows beyond any reasonable doubt that, speaking of the geography, the second Eastern Empire was initially a revival of the empire of Xieli. From the Yinshan they raided over and over again all the northern prefectures of China during one generation (lists of raids in Liu 1958, 433–439; Skaff 2012, 302–312).

However, this is clearly described as a feature of the past in the Orkhon inscriptions. The recurrent message in these texts is the praise of the Ötüken, the residence of the Turkic qaghans in the final years of the Turkic Empire. Thus, one century after Tuldikh’s flight from north to south an unnoticed major, reversed geographical shift from south to north must have been taken place in the organization of the second Turkic Empire.

The reason clearly lies in a devastating strategic defeat of the Türks, which could not be explicitly recognized in such propaganda texts as the official inscriptions: in fact the Türks were forced to leave the Yinshan by a military move of the Chinese. In 708 the Chinese army cut the Yinshan Türks from the south by establishing three fortified points north of the Huanghe. We would like to know much more about this move but the text is not precise (Jiu Tangshu 194a: 5172; Liu 1958, 169). As the Yinshan and the Hohhot Valley have been the heart of the Turkic power since Tuldikh, this Chinese advance in the context of a revived Tang dynasty modified the balance of power. The consequence was immediate and we see a complete end to the annual raids of the Türks on the Chinese northern frontier. Never again would they come to pillage the prefectures of the northern Ordos region or northern Shanxi. The economic strategy of the Türk Empire had once again to change.
Such efficiency of these three fortified points is in a way quite mysterious. Qaraqum was on the other side of the Yinshan and no text mentions a direct conquest of the Yinshan proper. The Türks were not actually expelled from the Yinshan but left them. Maybe they were now too close to the Chinese border for it to be safe for the court. Or it might be that the Yinshan themselves were insufficient to sustain an actual imperial center if it was cut from the Huanghe and Heihe agricultural plains, or/and the raiding hinterland further south9. Conversely, the complete end of the raids after the building of these three forts even in regions much farther east along the frontier, which might have been reached from the north, suggests that in fact the Yinshan were the point of departure of the previous eastern raids, not the north.

However, this strategic defeat, whatever its economic and political importance, was mitigated by the evolution of the empire under the influence of Tonyuquq. Contrary to the early decades of the seventh century, the qaghans, and especially their main counselor Tonyuquq, did Show interest in the northern part of their empire before having to leave the southern part in 708. The chronology of this conquest of the north is not firmly known, it should have been within the reign of Ilterish (682–691), maybe in 685 or 686 before the great eastern campaign of 687 in Hebei – the conquest of the Ötüken is mentioned in Tonyuquq’s inscription just before some raids in Shandong up to the sea10. The importance of the northern part of the empire as a center of power is likewise unknown: Tonyuquq, who wrote after the events to defend his ideas, should be read cum grano salis when he noted that he “led the [qaghan?] and the Türk people to the Ötüken land”). What becomes clear, however, is that most of the activities of Ilterish Qaghan were concentrated to the south and east of the empire, not in the north: out of 19 raids attributed to Ilterish by Tonyuquq only five were against the Oghuz, and the first of these might have
taken place south of the Gobi. The north was first of all Tonyuquq’s domain and it is from there that he directed raids toward the Qirqiz and the On Ok: as Tonyuquq wrote himself “I settled in the Ötüken land”, not the qaghan.

Qapaghan Qaghan (691–716) had a broader vision and much more means: in 698 we seefor the first time the words 黑紗南庭 “Southern court at Qaraqum” in the Chinese sources (Jiu Tangshu 194a: 5169; Liu 1958, 162). Clearly in 698 a situation that had lasted over almost one century ended and the empire of Qapaghan was now established – as was the empire of the first Türks at its climax – on both sides of the Gobi. However, this was to survive only for a very short period as the Chinese move of 708 put an end to it. Having to withdraw to the north, and having no longer the usual resources, Qapaghan frantically tried to submit all unruly tribes in every direction except for the south. He used the Ötüken as a base, only to be killed a few years later in 716. The great 711–712 expedition to the west might have been triggered by the necessity to find an alternate place for pillages as China was now out of reach.

So it was up to Bilge Qaghan and Kül Tegin to make the best of a bad situation. In this regard, the message of the Orkhon inscription is pure political propaganda, and a close look at what they actually say does confirm this interpretation. When Bilge Qaghan inherited the throne, or rather took it from his cousin, the Türks were weak, poor, and desperate. According to the Or khon texts, they had had to migrate to the west and the east. These texts are long political appraisals of the Ötüken and Orkhon regions as opposed to the Čoγay mountain and the Tögültün Valley, because the relocation from the south was not voluntary and peaceful: “if you go to the south you will die” the text says, as opposed to “if you stay at the Ötüken then the caravans will come”. This is an attempt to justify the reversal of one century of Turkic history during which the Čoγay and Tögültün were the actual home of the Türks, an attempt to conceal that the change was ultimately effected by a Chinese move and a Turkic defeat. The political message of the Orkhon inscriptions is much clearer once put in this century-long perspective.

Similarly the call to Bumın and Ishtemi in these texts belongs to the same plea, to retrace a mystified Ötüken history of the Türks. In spite of the fascinating but both deceptive and highly political Orkhon inscriptions, the first nearly fifty years of the eighth century (685–743) might be regarded as a quite limited period of Turkic power in the north within a quarter of a millennium (603–840) of actual Tiele and Uyghur domination.

8 See also Suzuki 2011 for an attempt to clarify the location of Qaraqum as well as a depiction of the economic basis of the Türks in the Yinshan. My sincere thanks to Michael Drompp for drawing my attention to this article and sending it to me.

9 A side effect of this line of thought might be an attempt to identify the still mysterious Tögültün yazï of the Orkhon inscriptions. It is clear that it is associated with the Yinshan in a binomial expression “the Čoγay Mountain and the Tögültün plain”. Various scholars
have tried to localize this toponym (see Li 2011, WHO proposes a broad meaning of the whole upper region of the Huanghe including the Ordos plateau). I am wondering if the two alluvial valleys of the Huanghe and the Heihe are not to be understood under that
name: there is still at their confluence a county with the quite close name of Tuoketuo 托克托 – earlier Tuoketun 托克屯? –, and the easternmost fortified point was built around this area in 708. J. Jeong suggested to identify Tögültün yazï with the Tümed steppe (see Li 2011, 375 fn. 6), a solution rather similar to mine as the Tümed steppe is just north of Tuoketuo. The Chinese conquest would have cut the Čoγay from the Tögültün while both of them would have been necessary to sustain an imperial center south of the Gobi.

10 Differently Skaff 2012, 309 who would rather place the conquest of Mongolia between 688 and 693 due to the lack of raids on the Chinese frontier during these years.

Away from the Ötüken: A geopolitical approach to the 7th c. Eastern Türks,” J. Bemmann, M. Schmauder (ed.), The Complexity of Interaction along the Eurasian Steppe zone in the first Millennium AD, (Bonn Contributions to Asian Archaeology, 7), Bonn, 2015, s. 453-461. Etienne de la Vaissière https://www.academia.edu/23883202/AWAY_FROM_THE_ÖTÜKEN_A_GEOPOLITICAL_APPROACH_TO_THE_SEVENTH_CENTURY_EASTERN_TÜRKS

Alim Alemleri Gezer

Alim

Alim

Alemleri zihneden

Zeminleri seyyah eden

Ahir Ati zamanları

Zeminlerde gören

Zifirleri ziynet edendir

20 Aralık 2024

 

2021 yılı başında yazdığım  Çağımızın İbni Sina’sı: Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın makalesine ilaveten yeni yazım ile birlikte

Yusuf Has Hacip

Katip Çelebi,

Evliya Çelebi’leri

de İsmail Hakkı Aydın hocamızın öncüleri olarak eklemiş oldum.

Evet hocamızın bizlere öğrettiği, zihnin kapasitesinin sonsuzluğudur. Bizler de zihnin üretkenliğini hep birlikte yaşıyoruz böylece abad oluyoruz.

Hocamızın gezdiği şehirler arasında Türkistan kıtasını en başa alıp taçlandırdım bunu da özellikle yaptım; lokomotif Türkistan ve bilgeleridir.

2024 yılında Türk Dünyası İbni Sina ödülünü kazanan alimlerimizden İsmail Hakkı Aydın hocamız ile ilgili olarak bu ödül vesilesiyle konuya değişik bir perspektif çerçevesi kapsamında bakarak hazırladığım yazıyı buraya sunmaktan onur duyuyorum.

Zaman zemin zihin perspektifinden hocamızı değerlendirdiğimizde, Hocamızın ayırt edici ve fevkalade zihinsel gücünün ve enerjisinin zeminlere de müthiş bir şekilde yansıdığını görmekteyiz.

Hocamız 7 Kıta ve 130 şehirde bir alimin ayak izini bırakmıştır. Bu inanılmaz bir rekordur gerçekten.

Ödülün Türk Dünyası adına veriliyor olması nedeniyle biz burada Türkistan‘ı da bir kıta olarak addedeceğiz ve burada hocamızın 130 şehri bilimsel faaliyet ve etkinlikler nedeniyle ziyaret ettiğini not ediyoruz.

Hocamızın bilim peşinde koşturmaca içerisinde olan Türkistan âlimleri geleneğinden günümüze ulaştığını, bu geleneği günümüzde bizzat uyguladığını, yerine getirdiğini görmekteyiz.

Felsefe Atlası kitabının yazarı İsviçreli felsefeci Elmar Holenstein’ın kitabını incelediğimizde 7.yüzyılda Ebu Hanife’den başlayarak, 17 Türk düşünürlerinin bilim peşindeki seyahat ve hareketlerini incelediğimizde toplamda 55 şehre gidip geldiklerini görmekteyiz.

Bu şehirler arasında başı çekenler Bağdat, Mekke, Semerkant, Nişapur şehirleridir.

Bilim insanlarının, düşünürlerin zemindeki hareketleri zihinlerde derin izler bırakmaktadır ve yeni kavramların, yeni fikirlerin oluşumunu ve gelişimini hızlı bir biçimde teşvik etmektedir.

Hocamız yurt dışı bilim seyahatlerine ilaveten ülkemizde de 60’a yakın şehirde üniversitelerde konferanslar vermektedir. Hocamız halkın içinde olmayı çok sevmektedir, yeni bilgilerini, bilimini halkın tüm katmanları ile paylaşmak ve bu şekilde halktan aldığı sorularla, tepkilerle yeni bilgilere doğru yol almak hocamız için büyük bir mutluluk kaynağıdır.

Hocamız konferanslarını hep ayakta vermektedir, oturarak verdiği bir konferans söz konusu değildir. Tek başınadır ve saatler boyu konuşarak bilgi aktarma etkinliğini devam ettirme konusunda sonsuz bir enerji sahibidir.

Tahmin etmiyorum ki ülkemizde böylesine ikinci bir örnek söz konusu olabilsin.

Halk ile direkt yakın temas kurmak, iletişimde bulunmak ülkemizde profesörlerin bilim insanlarının pek de sıcak bakmadığı bir davranış biçimidir, hocamız tüm bu kalıpları kırıp yıkıp geçmektedir, çünkü bilginin kaynağının halktan neşet ettiğini hissetmektedir.

Uzmanlık konusu olan beyinle ilgili olarak, bağlantıların hatta cansız varlıkların da bu bağlantıda etkisi olduğunu bilen bir kişi olarak sürekli bir biçimde insanlarla bağlantı içerisinde olmayı tercih etmektedir. Demek ki, halka uzak durarak bağlantılara karşı soğuk yaklaşmak aslında bilimselliğin dışına çıkmak şeklindedir.

Bu gerçeği kurucu sosyologlarımızdan Ziya Gökalp “Deha halktadır. Ne alacaksanız halktan alacaksınız” tarzında ifade etmişti.

Hocamızın yazdığı kitapların uzunluğu yakında boyunu aşmak üzeredir.

Ülkemizde her konuda olduğu gibi Ortodoks diyebileceğimiz tarzda, skolastik diyebileceğimiz tarzda yaklaşımlar söz konusudur. Buna tipik bir örnek ise bilginin saklanacak bir meta olduğu tarzındaki tutumdur. Hocamız ise tam tersine, bilgilerini çağlayanlar misali halkla paylaşmaktadır, konferanslarda sürekli bu bilgileri halka aktarmaktadır.

ABD’li yazar Frederick Starr, Kayıp Aydınlanma kitabında Türkistan kültürünün mucizesini inci örneği ile açıklamaktadır.

“Orta Asyalıların uzun süredir Hindistan ve Ortadoğu’dan ithal ettikleri inciler, kolay yetişmezler. Çoğu istiridye incinin özünü oluşturacak kum tanesiyle hiç karşılaşmaz bile. Bazıları kumu içine alır, ama hiçbir şey olmaz, birtakım istiridyelerin ise bünyesi kabul etmez kumu, süreçte canını yitirir. 

Bu, Orta Asya kültürünün mucizesidir ki yüzyıllar içinde hem yabancı kum tanesini almaya açık oldu hem de inci üretmek için kullanacağı kapasiteye sahipti. Bu, dış dünyaya açık olmak ve yeniliği sadece özümsemek yerine üzerinde çalışıp uyarlamak anlamına da gelir. 

Bu durum hüküm sürdükçe Orta Asya entelektüel yaşam ve kültür olarak global anlamda ön saflardaydı. Ve yapısal olarak, ne zaman ki yabancı olanı karşılama ve inciye çevirme yetisini yitirdi, o zaman medeniyeti çöktü.”

Bilgi ve Gönül

Hocamız ruhunun derinliklerinde taşıdığı sevgiyi bilgi ile kaynaştırarak, insanlara bir inci olarak sunmaktadır. Klasik eserimiz olan Yusuf Has Hacip’in 1000’li yıllarda ilk kitabımız olarak eserleştirdiği, yazma eser haline getirdiği Kutadgu Bilig kitabında, gönül ve bilgi ilişkisini bakın nasıl açıklamış. Yusuf Has Hacip bilgeliğin şifresini Kutadgu Bilig 211-213 beyitlerde vermiş.

“İnsan gönlü dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer. İnsan inciyi denizden çıkarmadıkça, o, ister inci olsun ister çakıl taşı fark etmez. Kara toprak altındaki altın, taştan farksızdır, oradan çıkınca beylerin başına tuğ tokası olur.“

Kutadgu Bilig ss.211-213

Yusuf Has Hacip, “Bilgi, dibi olmayan bir deniz gibi olan insan gönlünün dibinde yatan incidir” der iken, gönülün sonsuz nitelikli derinliğini ve bilginin gönül içre olduğunu açıklıyor.

Demek bilginin yeri gönüldür. Gönülden olmayan da bilgi değildir. Gönülde olan bilgi de bilgelerdedir. Taşıyıcılar aktaranlar bilgelerdir. Bilge bilgisini gönlünde taşıyandır. Gönülsüz bilgi de bilgi sayılmaz.

Çelebiler Çağı

Kalender ve Çelebi olan alimimiz, sanki Çelebiler çağından Evliya Çelebi ve Katip Çelebi’nin zamanlarından günümüze ulaşmış gibi gözükmektedir. Evliya Çelebi seyahat ettiği 4500 şehir kasaba ve köye gitmenin öncesinde bizlere bir mesel anlatmıştır. İstanbul’da Eminönü’nde Ahi Çelebi Camii’nde “şefaat ya Resulallah” diyecek iken “seyahat ya Resulallah” demenin neticesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun sayısız noktalarına, şehirlerine ulaşmış bulunmaktadır.

Aynı şekilde Çelebiler Çağ’ından çıkıp gelen Kâtip Çelebi de yine bilgi peşinde Osmanlı coğrafyası sınırları içerisindeki sayısız kütüphaneler yapıp çıkmış, kitapları edinmiş,  kaynakçalarını yapmış ve günümüze kalan klasik eserlerini ortaya çıkarmıştır.

Demek ki bilmemin zemini kaynağı Türkistan coğrafyasıdır ve “Türkistan coğrafyasında en değerli yeraltı kaynaklarımız, hazinelerimiz bilgelerimizdir ve sonsuz değer taşımaktadırlar”. Burada İbn-i Sina’nın yanı sıra değinebileceğimiz bir alimimiz daha söz konusudur; Yusuf Has Hacip.

İsmail Hakkı Aydın hocamız da tavır ve davranışları ile Yusuf iken yazdığı Kutadgu Bilig eseri ile Has Hacip seviyesine yükselen, ilk yazılı eserimizi ortaya koyan alimimiz gibi bilginin peşine koşuşturan bir alim olarak çağımızda yaşayan bir Yusuf Has Haciptir.

Yusuf Has Hacip’in yaşadığı Karahanlılar devri çok sayıda klasik eserlerimizin ortaya konduğu bir devirdir ve ileride Türkiye Cumhuriyeti’ni düşünsel açıdan değerlendirecek olan incelemeciler ise İsmail Hakkı Aydın’ın eserleri ile karşılaştıklarında aynı duyguları yaşayacaklardır.

İsmail Hakkı Aydın hocamız sürekli olarak Kutadgu Bilig’de tarif edilen incileri denizlerin diplerinden çıkartarak gençlerimizin ve bilim sevdalısı insanlarımızın yürek ve gönüllerine birer hediye olarak sunmaktadır.     

              

Alim İsmail Hakkı Aydın Hocamızın Bilim Yollarında Seyyah Eylediği

7 kıtadaki 130 şehir

 

 **********TÜRKİSTAN************

 Almatı Balasağun Bişkek Buhara Hive Hokand Hotan Issık Göl Kargılık Kaşgar Oş  Semerkant Taşkent Turfan Urumçi Ürgenç

**********ASYA**********

Aden  Amman BAE Bağdat Bahreyn Bangkok Batum Bombay (Mumbai) Cidde Dubai İsfahan İslamabad Karaçi Kerbela Kerkük Kuveyt Manila Medine Mekke Moskova Musul Oklahoma Pekin Şangay Riyad Saint Petersburg Sana’a Seul Şam Tahran Tebriz Tiflis Tokyo Yemen Yeni Delhi

 

**********Avrupa**********

Ahen Amsterdam Atina Barselona Basel Belgrad Berlin Bern Bristol Brüksel Budapeşte Cenevre Düsseldorf Edinburg Frankfurt Freiburg Geng Glasgow Hamburg Heidelberg İnsburg Koblenz Mainz Köln Leipzig Lindao Ljubliana Londra Lozan Lüksemburg Lyon Madrid  Milano Moskova Münih Nice Paris Roma Saint Gallen San Remo Selanik Strausburg Ulum Viyana Wroclaw York Zürih

 

********** AFRİKA**********

Casablanca İskenderiye Kahire Marakeş

 

**********KUZEY AMERİKA**********

Boston Connetticut Filadelfiya Florida Houston Los Angeles Maryland Minneapolis New Jersey New Orleans New York Ohio Ottawa San Antonio San Diego San Francisco Seattle Şikago Vancouver Washington DC

 

**********GÜNEY AMERİKA**********

Acapulco Monteri New Mexico

 

**********AVUSTRALYA**********

Sydney

 

Türk Düşünürlerin Bulundukları Şehirler

 

 

Akşehir  Alamut Bağdad     Balasagun Belh Birun  Buhara  Buzecan Cürcan Diyarbakır Erzurum   Gilan      Gürgenc Haleb  Harran Hasankale/Pasinler Hemedan  İsfahan İstanbul Kabul Karaman Kaşgar Kazimeyn/Kazimiyye  Kazvin Keşmir Kirmanşah  Konya    Kudüs    Kufe Larende Malatya Matürid Medine Mekke   Meraga Merv     Meymundiz  Musul Nişapur  Pencap  Rey Selanik       Semerkand Sertaht Siirt    Sivas Sultaniyye  Sühreverd  Şam  Thanesar       Tillo/Aydınlar  Tus           Vesic     Zencan

 

 

 

 

Türk Düşünürler ve Bulundukları Şehirler

Lütfen aşağıdaki başlığı tıklayın. Dosya açılacaktır.

Türk düşünürler ve şehirler Elmar Holenstein

 

  1. Akşehir
  2. Alamut
  3. Bağdad 7
  4. Balasagun
  5. Belh
  6. Birun
  7. Buhara 2
  8. Buzecan
  9. Cürcan 3
  10. Diyarbakır
  11. Erzurum
  12. Gilan
  13. Gürgenc 2
  14. Haleb  3
  15. Harran 2
  16. Hasankale/Pasinler
  17. Hemedan
  18. İsfahan  3
  19. İstanbul  2
  20. Kabul
  21. Karaman
  22. Kaşgar
  23. Kazimeyn/Kazimiyye
  24. Kazvin
  25. Keşmir
  26. Kirmanşah
  27. Konya
  28. Kudüs
  29. Kufe
  30. Larende
  31. Malatya
  32. Matürid
  33. Medine
  34. Mekke 4
  35. Meraga 2
  36. Merv 2
  37. Meymundiz
  38. Mısır
  39. Musul
  40. Nişapur 4
  41. Pencap
  42. Rey 2
  43. Selanik
  44. Semerkand 4
  45. Sertaht
  46. Siirt
  47. Sivas
  48. Sultaniyye
  49. Sühreverd
  50. Şam 2
  51. Thanesar
  52. Tillo/Aydınlar
  53. Tus 2
  54. Vesic
  55. Zencan

Eski Türk Yazıtları Sözlüğü

Lütfen aşağıdaki başlığı tıklayın.

OCR uygulanmış Arama yapılabilir PDF dosyasıdır.

Eski Türk Yazıtları Sözlüğü

 

Türkçe diğer Turan dilleri olan Japonca, Korece, Moğolca, Mançuca gibi diller ile birlikte Pasifik Okyanusu kıyısındaki Liao Nehri civarında bundan 9000 yıl önce gelişmeye başlayan bir dildir. Böylece çok uzun bir geçmişi olan bu dil, Türklerin ana meslekleri olan hayvancılık ve at biniciliği gibi meslekler sayesinde büyük bir hızla ilerleyerek Avrupa’nın içlerine ve Afrika’nın kuzeyine kadar yayılmıştır. Türklerin, Avrasya kıtasında ve Afrika’nın kuzeyinde hızla yayılmalarının temel sebebi savaş koşullarında hızlı iletişim sağlayan dilleridir.

Türk dili iletişim gücü son derece gelişkin olan bir dildir ve bu sayede diğer dillere karşı baskın çıkarak egemen hale gelmiştir. Türkiye coğrafyasında da söz konusu olan budur ve sadece Türkistan coğrafyasında değil, Türkiye coğrafyasında da Türk dili coğrafyanın bütünleşmesini  sağlamıştır. Türkçe pazarların dili haline gelmiş ve pazarda geçerli olan bir dil, çok daha hızla yayılmıştır.

Moğolistan, Orhun Selenge havzası, Sibirya güneyinde Yenisey Nehiri havzası ve Altay Dağları civarındaki nehirler boyunca gelişen Türkçe, yazıtlar yoluyla granit taşlara ve kayalara yazılmak suretiyle, ilk yazılı izlerini bizlere sunmaktadır. Böylece izleyebildiğimiz kök coğrafyadaki kök kavramlarımızdır. Yazıtların sözlüğü 1200 civarında kelimeyi kapsamaktadır. Bu kelimeler içerisinde fiiller ağırlıklı olarak gözükmektedir. 

Göçer yaşantı süren Türkler böylece hareketli bir yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Asya’nın içlerinden Avrupa’nın içlerine 8000 km bir uzaklık söz konusudur, her yüzyılda sürekli göç edilmek suretiyle bu şekilde istasyon istasyon ilerlenmiştir.

Türk dilinin dinamizmi Türk kültürünü de özgün bir konuma getirmiş ve bu kültür Turan coğrafyalarının ağırlıklı bir kültürü olarak binlerce yıldır geçerliliğini korumaktadır. Türk dili matematiksel ve felsefi bir özelliğe sahiptir. Bu özellikler ise dilin üretken altyapısının ana unsurlarıdır.

İlk kez yazıtlarla yazıya geçirilen dildeki güçlü ifadeler temelde söze dayalı kültürlerinin gelişkinliğini ortaya koymaktadır. Bunun üzerinde uzun boylu düşünülmesi önem kazanmaktadır, o halde güçlü bir kültür yazılı hale geldiğinde de gelişkin ve güçlü ifadelerle ortaya çıkmaktadır.

Yazıtların zirvesi ise Tonyukuk yazıtıdır. Dikkat çekici bir biçimde Yazıtlar hep nehir kenarlarındaki yerleşimlerde kayda geçirilmektedir.

9000 yıllık zaman derinliği dilin yapısını güçlendirerek zeminlerde ışık hızı ile ilerlemesine ve bu şekilde zihinlerde kalıcı olmasına neden olmuştu. Derinlerdeki kök Türkçe o halde köklerinden filizlenerek ana hedefimiz olan muasır medeniyet seviyesini aşma hususunda Türklerin ana dayanağı olmalıdır. 

Emperyalizm tarafından dayatılan siyasal dincilik bizleri mezhep ve tarikat, cemaat bölünmeleri üzerinden bataklığın içine çekivermiştir, o halde bu bataklıktan çıkmanın yolu dildaşlık üzerinden ilerleyerek tüm Turan coğrafyasındaki halklarla birlikte Ural-Altay dil ailesi kökünden geldiğimiz için kültür ve dil birliği tesis ederek bunun üzerinden işbirliklerini de geliştirmektir.

İsmail Gaspıralı’nın 20. yüzyıl başında ortaya koyduğu vizyona sahip çıkılmalıdır; dilde, işte, fikirde birlik vizyonu ana yörüngemizdir.

Batılı stratejistler tarafından, Ruslar da dahil olmak üzere, Avrasya kıtası olarak adlandırılan coğrafya aslen Turan coğrafyası, Turan kıtasıdır. O halde bizlere düşen Turandaşlarımız ile birlikte dildaşlık üzerinden giderek bir birliği tesis etmektir. Turan dillerinin tarihi 9000 yılı aşkın bir tarihtir. 

Batı, bu somut Turan gerçeğinin karşısına, istihbarat örgütleri tarafından üretilen Pan-Turancılık ve Hint-Avrupa dil tezleri ile çıkmıştır. Avrupa dillerinin böyle uzun bir geçmişe dayanan tarihleri olmadığı için kendilerini eski Hint medeniyetinin dillerine bir türlü yaslamak istemişlerdi, fakat orada da karşılarına çıkan Dravid dilleri, Tamilce, Urduca, Sümerce gibi Turan kökenli Hint kıtası dilleridir. 

Tonyukuk Inscription

Kaynak: Eski Türk Yazıtları söz varlığı incelemesi. Hatice Şirin Türk Dil Kurumu Ankara 2016