HomeMAINHegel Devlet Felsefesi & Türk Devlet Felsefesi: K A R Ş I...

Hegel Devlet Felsefesi & Türk Devlet Felsefesi: K A R Ş I L A Ş T I R M A

LEVENT AĞAOĞLU

“İL YİME İL BOLDI”

                                                        “ Devlet de Devlet oldu

                                                             (Tonyukuk Yazıtı)

 

              Kök –  Kişi – Kendi  – Köni 

                  – Kamu –

           – Kuşak – Küç

                (7K1N)

 

                      18 Temmuz 2020

SONUÇ

HEGEL DEVLET FELSEFESİ’NİN TÜRK DEVLET MODELİ’NE UYGULANMASI

ALMAN DEVLET FELSEFESİ

  • Alman İdealist Devlet Felsefesi
        • Kaynaklar- Düşünürler
  • Hegel Metodolojisi
        • Kaynaklar- Kavramlar
  • Hegel Devlet Felsefesi
        • Kaynaklar- Kavramlar

TÜRK DEVLET FELSEFESİ

  • Türkiye’de Hegel ve Marx İncelemeleri
      • Yorum Ve Değerlendirme
  • Türk Devlet Felsefesi
      • Kaynaklar- Kavramlar
  • SONUÇ: Hegel Devlet Felsefesi’nin Türk Devlet Modeli’ne Uygulanması
      • Yorum ve Değerlendirme
 HEGEL DEVLET FELSEFESİ VE TÜRK DEVLET FELSEFESİ: KARŞILAŞTIRMA
  • Kök
      • Evren
      • Din
      • Halk
      • Tanrı
      • Devlet (Şuur, Kurum)
      • Ruh (Kut)
      • Gönül
  •  Kişi
      • Özgürlük
      • İnsan
  • Kendi
      • Kendilik
  • Köni 
      • Töre
      • Adalet
  • Kamu
      • Aile
      • Toplum
  • Kuşak
      • Dış Hükümranlık
  •  Küç
  •      Bilgi, Bilgelik, Felsefe
KAYNAKLAR

 HEGEL

 ·        Tarihte Akıl

·        Tarih Felsefesi

·        Hukuk Felsefesinin Prensipleri

  

TÜRK DEVLET FELSEFESİ KAYNAKLAR

 ·        Oğuz Kağan Destanı

·        Dedem Korkut Sestanı

·        Yenisey Yazıtları

·        Göktürk Yazıtları

·        Erdemli Şehir Farabi

·        Kutadgu Bilig

·        Yunus Emre

·        Biruni Özgürlük

·        Divanı Lugatit Türk

·        Kanunnameler Fatih, Kanuni

·        Nutuk

·        Anayasalar: Yazıtlar, 1876-1980

·        Sadri Maksudi Arsal

·        Bahaeddin Ögel

 

Kaynaklar:

Siyasi Düşünceler Tarihi/Siyaset Felsefesi/Tarih Felsefesi Kaynakları:

  • Oğuz Kağan Destanı
  • Bilge Kağan-Kültigin Yazıtı
  • Tonyukuk Yazıtı
  • Kutadgu Bilig
  • Siyasetname (NizamülMülk)
  • Atabet ül Hakayık
  • Kanunname-i Ali Osman
  • Enderun Mektebi
  • Koçi Bey Risalesi
  • Anayasalar
                                       

Kaynaklar:

Siyasi Düşünceler Tarihi/Siyaset Felsefesi/Tarih Felsefesi Kaynakları:

·        Oğuz Kağan Destanı

·        Bilge Kağan-Kültigin Yazıtı

·        Tonyukuk Yazıtı

·        Kutadgu Bilig

·        Siyasetname (NizamülMülk)

  • Atabet ül Hakayık
  • Kanunname-i Ali Osman
  • Enderun Mektebi
  • Koçi Bey Risalesi
  • Anayasalar
    • 1808: Sened-i İttifak
    • 1876: Kanuni Esasi/Meclis-i Mebusan
    • 1921: Teşkilatı Esasiye
    • 1924 Anayasası
    • 1928 ve 1937 Anayasa değişiklikleri
    • 1960 Darbesi ve 1961 Anayasası
    • 1971 Darbesi ve 1972 değişiklikleri
    • 1980 darbesi ve 1982 Anayasası
    • 1987 Anayasa Referandumu
    • 1995 Anayasa değişikliği
    • 1997 Postmodern darbesi
    • 2007 e-muhtıra ve referandum
    • 2010 Anayasa Referandumu
    • 2017 Anayasa Referandumu

 

Kaynaklar

Destanlar (2):

  • Oğuz Kağan Destanı
  • Dede Korkud Destanı

 Yazıtlar: İlk Yazılar (12)

  •   Yenisey Yazıtları
  •   Küli Çor Yazıtı
  •   Altay Yazıtları
  •   Bilge Tonyukuk 646-724 Yazıtı
  •   Bilge Kağan 683-734 Yazıtı
  •   Kül Tigin 684-731 Yazıtı
  •   Şine Us Yazıtı
  •   Ongin Yazıtı
  •   Taryat Yazıtı
  •   II. Karabalgasun
  •   Hoyto Tamir Yazıtı
  •   Yabogan Yazıtı

Yazmalar (10)

o  Farabi 872-951

o   Fusulü’l Medeni

o   Fusulü’l -Müntezia

o   İlimlerin Sayımı.

o   İdeal Devlet. Medinetül Fazıla

  • Irk Bitig (17 Mart 930)
  • Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip (1017-1077)
  • Divan-ı Lugat it Türk, Kaşgarlı Mahmud (1008-1105)
  • Divan-ı Hikmet, Yesevi (1093-1166)
  • Gönül, Vapşı Bakşı (1200’lü yılların sonları)
  • Divan-ı Yunus: Yunus Emre (1240-1321)

 

KAVRAMLAR ÇİZELGESİ (7K1N) 

Kişi Kendi  Könül Kamu Kuşak Kök Küç Toplam
Destanlar
.           Oğuz Kağan 1 1 1 1 1 5
·           Dedem Korkud 1 1 1 3
Toplam 1   2 1 2 2   8
Yazıtlar: İlk Yazılar
·           Yenisey Yazıtları 1 1 1 3
·           Küli Çor Yazıtı 1 1
·           Altay Yazıtları 1 1
·           Bilge Tonyukuk 1 1 1 1 1 5
·           Bilge Kağan Yazıtı 1 1 1 1 1 1 6
·           Kül Tigin Yazıtı 1 1 1 1 1 5
·           Şine Us Yazıtı 1 1 2
·           Ongin Yazıtı 1 1 2
·           Taryat Yazıtı 1 1
·           II. Karabalgasun 1 1
·           Hoyto Tamir Yazıtı 1 1
·           Yabogan Yazıtı 1 1
Toplam 6 4 3 2   10 4 29
Yazmalar
·         Medinetül Fazıla, Farabi 1 1 1 1 1 1 1 7
·         Irk Bitig 1 1 1 1 1 5
·         Kutadgu Bilig, Yusuf HH 1 1 1 1 1 1 6
·         Divan-ı Lugat it Türk,KM 1 1 1 1 1 1 6
·        Divan-ı Hikmet, Yesevi 1 1 1 1 1 1 6
·        Gönül, Vapşı Bakşı 1 1 1 1 1 5
·        Divan-ı Yunus: Yunus Emre 1 1 1 1 1 1 1 7
Toplam 7 7 6 6 6 7 3 42
Toplam 14 11 11 9 8 19 7 79

  

Yazıtlarda ençok kullanılan kelimeler
 (103 yazıt)
Bodun (Halk) 307
Kagan 206
İl  (Devlet) 131
Türk 112
Ban/bin/man (Ben) 107
Sü (Ordu) 71
Tanri 62
Ar  (asker) 62
Tabgaç (Çin) 59
Yaş 58
Bilge 57
Ogul 55
Kül 53
Tigin (Prens) 51
Yagı (düşman) 50
Yıl 45
Öz 39
Tiyin/Teyin (diye) 38
Yer/Yir 35
Ay 34
Kazgan (kazanmak) 34
Yış (orman) 33
Törü (Töre) 26
Erdem 25

Kaynak: Hatice Şirin. Eski Türk Yazıtları. Türk Dil Kurumu 2016

ABSTRACT

Tezim:

  • Kurucu kaynaklarımız mevcut olmasına rağmen devlet felsefesi yapmadık.
  • Yabancı modelleri ithal ettik.
  • Hegel’in devlet felsefesine hiç bakmadık, Marx’a baktık sadece.
  • Oğuz Kağan’dan Atatürk’e kadar gelen devlet felsefesi kaynaklarımızı değerlendirmek konusunda aktif ve atılımcı olmalıyız.
  • Alman İdealist Okulu düşünürlerinin Devlet Felsefesi ile devlet yapılarımızın ve ruhumuzun benzerlikleri

Sonuç

Hegel ve Türk Devlet Felsefesi: Hegel ile Türk devlet felsefesi arasındaki ortak noktalar nelerdir:

  1. Evren temeli
  2. Din temeli
  3. Devlet temeli
  4. Öz gürlük ilkesi
  5. İnsan (birey veya kişi) önceliği
  6. Halk temeli
  7. Devletin temelinde dinin yer alması olgusu
  8. Ruh
  9. Devletin töre temelli olması: Türklerde töreden törük yani türk tabiri üretilmiştir tanrı tarafından türetilen anlamına gelmektedir bu durumda hem devlet hem de halk millet tarafından yaratılmıştır, din temellidir, evrenseldir. (Tengri. Töre. Törük)
  10. Kendilik: Kavramların dinamizmi kendi içlerinde diğer kendilerinde içkin de örnek devlet bu yukarda saydığımız bütün kavramlar kendilikleri içerisinde anlam kazanmaktadır.
 Evren. Din. Halk.Tengri. Töre. Törük
  1. Evren/sel/lik (Kök)
  2. Din (Kök)
  3. Devlet (Kamu)
  4. Özgürlük (Kişi)
  5. İnsan (Kişi)
  6. Halk (Kök)
  7. Din/Tanrı (Kök)
  8. Ruh (Könül)
  9. Töre (Adalet, Kanun, Hukuk, Yasa) (Köni)
  10. Kendilik (Kendi)

Hegel felsefesinden çıkaracağımız en önemli netice metafizik sistem gerekliliğidir. Hegel ortaya bir metafizik sistem getirmiş ve bunun üzerinden tüm evreni açıklama çabası içerisinde olmuştur. Türklerin metafizikleri, ilahiyatları aynı şekilde son derece kuvvetlidir. Asya’dan başlamak üzere kuvvetli bir metafizik sistem ilahiyat ortaya koymuşlardır. Hegel’in metafizik sisteminin temelinde üçlü diyalektik yani hristiyan ilahiyatı yatmaktadır Bu apaçıktır.

Türklerin ilahiyatı ise birlik felsefesidir Bu da başlangıçtan beri bu şekilde gelişmiştir. Eksik olan nedir, eksik olan bu ilahiyatın bir metafizik sistem çerçevesi içerisinde ta en başından başlayarak Türklerin ortaya çıktığı tarihten başlayarak yine Hegel’de olduğu gibi sistematize edilmesidir. Adından belli Türk ne demektir Törük demektir, Türk türetilen, yaratılan anlamındadır. Türk’ün ilahiyatı yasası töredir.

Tanrı, Türkleri yaratmış ve ortaya bir yasa konmuştur bu yasanın adı da töredir. Şimdi buna bu Hegel’de sittlichkeit olarak adlandırılan etik yaşam, etik toplumdur. Hegel’in metafizik sisteminde dile getirdiği bütün hususlar Türklerin metafiziğinde başlangıçtan bu yana mevcuttur fakat eksik olan bunu sistematik hale getirerek uygulamaya koymaktır.

Hegel’den esinlenen diğer bir filozof alman filozofu Karl Marx da yine evrensel bir metafizik ortaya koymuştur. Türkiye’de ise sadece Karl Marx’ın metafizik sistemi düşünürler tarafından devlete giydirilmeye çalışılmış, devlet Marx ideolojisi çerçevesinde dönüştürülmeye çalışılmıştır böyle bir hedef ortaya konulmuştur. Fakat aynı dönüşüm Hegel adına söz konusu olmamıştır. Ülkemizde Hegel’in kastettiği anlamda bir devleti ortaya çıkarmak ise Mustafa Kemal Atatürk tarafından yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ortaya konmuştur.

Osmanlı devleti de aslında Hegel’in bahsettiği anlamda Türklerin ta başlangıçtan itibaren yani resmi olarak söylenilen 15. devlet olan Osmanlı Devletinde bütün bu devlet oluşumlarındaki tecrübeler ve kazanımlar değerlendirilerek ortaya bir ideal devlet anlayışı konmaktadır. Mehmet Genç hocamız bunu Platon’un devleti olarak adlandırmıştır, ideal devlet olarak adlandırmıştır. gözüken odur ki aynı şekilde Hegel’in ortaya koyduğu devlet anlayışı aynı şekilde Osmanlı da da söz konusudur.

Bir paradoks gibi gelebilir ancak Rus aydınları ilk kez Hegel’i okuyarak aydınlanmaya başlamışlar ve devletlerini de bu anlayış çerçevesinde teşkilatlandırmışlardır. Türk aydınları ise 19. yüzyıldan itibaren Hegel’i değerlendirmemişler, okumamışlar, fakat 20. yüzyılda Karl Marx’ı keşfederek hiç kendilerine uymayan bir ideoloji ile devletlerini izah etmeye çalışmışlardır. Rusya ve Türkiye devletleri arasındaki kurumsal yapılardaki farklılık da bu gerçeği apaçık ortaya çıkarmaktadır. Rusya aslında Karl Marx tarafından değil Hegel tarafından biçimlendirilmiş bir devlet yapısına sahip bulunmaktadır.

Hegel’in 1821 yılında yayınladığı Hukuk Felsefesi kitabındaki konuları Türkler, ilk türkçe yazılan kitap olan Karahanlı Yusuf Has Hacip (. ) 1071 yılında yayınlanan Kutadgu Bilig kitabında değinmiştir. Arada 750 yıl fark vardır. Kitabın başlığında yer alan Kut tabiri ile Hegel’in bahsettiği İde kavramının öncülüdür. Kitabın başlığını günümüz diline Kut Bilgisi olarak çevirebiliriz ki kastedilen Devlet Bilgisi, Devlet Felsefesidir.

Alman filozof Hegel, Gymnasium’da mezuniyet konuşması yapmak için seçilen az sayıdaki öğrenciden biriydi. Seçilen öbür öğrenciler gibi ondan da Türkiye hakkında konuşması istenmişti. Hegel “Bilimin ve Sanatın Türkiye’deki Gelişmemiş Durumu” hakkında konuşmayı seçti. Adet olduğu üzere konuşma öğrenciye bilgi birikimini göstermesi, öğretmenlerini övmesi ve elbette, zavallı ve kara cahil Türkiye’de verildiği varsayılandan çok daha üstün bir eğitim ortamı sağlayan Karl Eugen’in bilge yönetimini övmesi için bir fırsat olarak düşünülüyordu.

Hegel her iki görevi de biraz uzatmakla birlikte sorumluluk içinde yerine getirdi. Bu konuşmayla Gymnasium öğrencilik hayatını tamamlamış oldu. Kaynak: Terry Pinkard. Biyografi Hegel özgün Adı Hegel A Biography Çeviren Mehmet Barış Albayrak İş Bankası Yayınları. ss.17

Hegel’in lise mezuniyet konuşması için kendisine konu olarak Türkiye’nin bilgi yönetimi ve eğitim konusundaki geriliğinin verilmesi, Osmanlıların sıkıntılarının nereden kaynaklandığının dışarıdan bir bakış ile net olarak görüldüğünü göstermektedir.

“Enderun’da kullanıldığı varsayılan Kutadgu Bilig ile olan bağlar da koparılmaktaydı. Kurumlaşmış İnanç düzeni her şeyin üzerinde tutulur olmuştu. Bunun nedeni olarak da, eğitim düzeninin ve buna bağlı olarak da, Enderun’un eğitiminin günün koşullarına uyacak eğitimi öngörmemesi idi.” Kaynak: Kutluk Veren Bilgi ve 26 Ağustos’a Giden Yol (Ohio State Üniversitesinde, Türk Öğrenci Birliğince düzenlenen 26-30 Ağustos 1922’yi anma toplantısına 26 Ağustos 2000 sunulmuştur;  https://philarchive.org/archive/BULDKv1 ss.7)

“Osmanlı ordusu bünyesinde kurulan sağlık, topçu, gemi ve savunma görev ve kuruluş öğrenimi okullarındaki öğrenciler kendilerine okutulanların dışında görüşler ve bilimlerle de tanıştılar, ilgilenmeye başladılar. Avrupalıların kullandığı türden Kutluk Veren Bilgi de bunların başında geliyordu. Böylece, alışageldikleri yönetim ve inanç türlerinden dışındaki uygulamaların nitelikleri üzerinde görüş alışverişine de başladılar. Bu subayların bir bölümü, “çağdaş” olarak gördükleri bu uygulamaları Osmanlı toplumuna da en iyi düşüncelerle aktarmak istiyorlardı. Osmanlı toplumu, atalarından gelen, atalarının yarattığı yazılı ve sözlü öz “Kutluk Veren Bilgi” türünü, değişik etkilerin altında kalarak, unutmuşlardı.”  Kaynak: Kutluk Veren Bilgi ve 26 Ağustos’a Giden Yol [Ohio State Üniversitesinde, Türk Öğrenci Birliğince düzenlenen 26-30 Ağustos 1922’yi anma toplantısına 26 Ağustos 2000 sunulmuştur; https://philarchive.org/archive/BULDKv1. ss.9

Tekçi düşünce biçimi ardından Cumhuriyete de sirayet ederken, Atatürk ile “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” tespit ve hedefi ile birlikte Köktürk Yazıtları ve Karahanlı Klasik eserlerindeki (Kutadgu Bilig, Divanı Lugat it Türk) bilgiseverlik ve idealizmini yakalamıştır.

Amerikalı tarihçi S. Frederick Starr tarafından 1995 yılında yayınlanan ve 2018 yılında dilimize çevrilen “Kayıp Aydınlanma” başlıklı kitap, ülkemizde sürekli tekrarlanan ezberlerin aksine aydınlanmanın Orta Asya’da, Türkistan’da başladığını belgelendirmektedir. Burada esas alınan kriter de bölgenin düşünürler açısından taşıdığı muazzam zenginliktir.

Kendi tarihimiz konusunda batı kaynaklı modellemeler revaçta iken, kendi düşünürlerimiz ve eserleri de dikkate alınmamaktadır. İktisatçı Sencer Divitçioğlu tarafından gündeme getirilen ATÜT modelinin ardından sosyolog Şerif Mardin tarafından çevre merkez ilişkileri modeli moda haline gelmiştir. ATÜT modelinin de temelinde su vardır ama suni bir açıklama tarzıdır bu. Kişi tabirinin kökündeki su ise gerçeği teslim etmektedir.

Alman idealizmi akımının filozofları 18.yüzyıldan başlayarak devlet felsefelerini de  geliştirirken, sözkonusu düşünürlerin genel çerçevedeki felsefeleri konusunda bir ilgi ve literatür oluşmuş fakat devlet felsefesi konusundaki görüşleri ilgimizi çekmemiştir. Devlet hususundaki düşünce geleneğimiz krizlerin çözümüne yönelik reform raporları ( Koçi Bey Risalesi, Kınalızade, Ahmet Cevdet Paşa)  tarzındadır ki bu raporlar da kaale alınmamakta idi. Neticede bir Devlet Felsefesi disiplinimiz oluşmamıştır.

Kendi devlet yapımız üzerine Hegel’in Prusya için yaptığı tarzda bir felsefi düşünme söz konusu olmamıştır. Bu konuda Yazıtlar, Farabi, Yusuf Has Hacip gibi çağlar üstü eserler geçmişte ortaya konmuş ve yol gösterici olmuştu. Bu eserlerde ortaya konulan kavramların incelemesi yapılmamıştır. Devlet ve Siyaset Felsefemiz için mevcut olan geçmiş literatür halen bir kenarda değerlenmeyi beklemektedir.

Değerlendirilmesi gereken kaynaklar arasında Rusya kökenli Sadri Maksudi Arsal’ın eserleri ve doktorasını Tayvan’da yapmış bulunan, Çin kaynaklı belgelere de hâkim olan Bahaeddin Ögel hocamızın külliyatı bu konuda en önemli eserler olarak gözükmektedir. Bu kaynakların devlet felsefemizin bina edilmesi açısından değerlendirilmesi gereklidir.

Hegel Devlet: Sıklıkla Kullanılan Kavramlar Dizin 1
  1. Birey
  2. Çin
  3. Devlet/e/i/in/ler/te
  4. Din
  5. Kendi
  6. Kilise
  7. Platon
  8. Roma
  9. Siyasi
  10. Sparta
  11. Yunan/istan
Hegel Devlet: Sıklıkla kullanılan kavramlar Dizin 2
  1. Birey
  2. Çin
  3. Din
  4. Devlet
  5. Evrensel
  6. Halk
  7. Kendi
  8. Özgür/lük
  9. Roma
  10. Tin/Ruh
  11. Yunan/istan

Consciousness of Freedom- Özgürlük Bilinci

Hep hürriyet dediler 1876-dan itibaren.

Alman idealizmi başlı başına felsefi bir akım olmasına rağmen Türk idealist felsefesi başlıklı bir akım ortaya çıkmamıştır. Hegel yine alman filozoflarından Karl Marxı etkileyen bir numaralı düşünürdür Karl Marx Türkiye’de de çok etkili olmuştur fakat Türkiyede Hegel’in etkisinden bahsedilemez.

Mkutup

  • Hegel 182 kitap. 186 makale: 368
  • Marx 792 kitap 278 makale:
  • Marks 159 kitap 37 makale: 1266
  • Max Weber: 113+32

Türk Marksistleri: Orhan Hançerlioğlu. Murat Belge. Sencer Divitçioğlu. Selahattin Hilav. Ali Yalçın Göymen

Türk İslamcıları: Nurettin Topçu. Yusuf Kaplan. Cemil Meriç

 

Mehmet Genç: Osmanlı Devleti. Bürokrasi. Göktürk Osmanlı bağı

Şerif Mardin: Sivil Toplum. Osmanlılar

İlber Ortaylı: Hegelyanizm. Osmanlılar. Tarih çizgisi

Süleyman Seyfi Öğün: Sittlichkeit. Türkiye Cumhuriyeti

Taşansu Türker: Hegelyan Devlet

Hilmi Ziya Ülken:

Taha Parla: Ziya Gökalp

Sait Başer: Töre

Bahaeddin Ögel: Devlet

Sadri Maksudi Arsal: Devlet

Cemil Meriç: Endiyanizm

Faruk Yalvaç: Dışarda Devlet

Alev Alatlı: Hegel ve Mevlana

İdris Küçükömer: Sivil Toplum

Metin Heper: Hegelyan Devlet

————-/////————//////————///////

Ülkemizde Marks ve Max Weber konusunda devlet düzeni ve iktisadi zihniyet temelli  düşünceler geliştirilmiş tezler ortaya konulmuş, araştırmalar yapılmıştır. Araştırmalardaki öndegelen akademisyenler de Sabri Ülgener gibi Sencer Divitçioğlu gibi Ahmet Güven Sayar gibi isimlerdir. Fakat Hegel ile ilgili siyaset bilimleri fakültelerinde Türk devlet geleneğine açıklayıcı tarzdaki felsefesi referans verilen veren çalışmalar yapılmamıştır.

Hegel, hukuk felsefesi devlet felsefesi çalışmalarında sürekli olarak kavramlar üzerinden gitmekte, yeni kavramlar da üretmektedir.

Hegel 1770-1830 yılları arasında yaşadı. Osmanlılar üzerinde özellikle 19.yüzyılda en etkili olan ülke Almanya idi. Osmanlılar Yedi düvel ile verdiği mücadelede savaşı Almanya ile birlikte yapmışlardı. Buna rağmen genç Osmanlılar, Jöntürkler alman düşünürlerinden hiç bahsetmemektedir. Hammer Osmanlı tarihini cilt cilt yazmıştı. Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti Almanya’daki Hegel’in devlet felsefesine hiç ilgi duymamışlardır.

Hammer, cilt cilt Osmanlı tarihi yazmıştı. Birinci Dünya Savaşından başlayarak Almanlar özellikle İstanbul Üniversitesi’ndeki yapıyı oluşturan bir numaralı kaynaktı fakat bütün bunlara rağmen Hegel etkisinden bahsedemeyiz, böyle bir etki söz konusu olmamıştır.

Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte Türkler yeni bir devlet kurma pozisyonunda kaldılar ve bu konuda düşünsel kaynaklara çok yoğun bir şekilde Atatürk tarafından müracaat edilmiştir.

Hegel, hiçbir şekilde Türklerin kurduğu çok sayıda devletle ilgili bir düşünce geliştirmemiştir. Türklerin otoriter ve tiranlık yönetimini temsil ettiğini düşünmüş ve onun ötesinde hiçbir zaman geçirmemiştir, eski Türk devlet yapıları hiçbir zaman ilgisini çekmemiştir. Fakat diğer yandan Fransız tarihçiler Türk tarihine çok büyük ilgi duymuşlar ve Joseph de Guignes ciltlerle Türk tarihini 1757 yılında yayınlamıştır.

Türk tarihi Oğuz Kağan’ın, Dedem Korkut destanından Göktürk Yazıtlarından itibaren tamamen bir idealizm ve ideal düşünce tarihi olarak şekillenmiştir. Buna rağmen bu konuda bir tez ortaya konulamamıştır gerçekten şaşırtıcıdır. Türkler yazdıkları eserler ne yazıtlarla yazmalarla tamamen bu kavramları ortaya koymuşlardır kavramları idealize etmişlerdir, kavramsal yapı son derece sağlamdır, idealizm kavramları son derece sağlamdır.

Kavramlar. Hegel. Türk Tarihi. Geist Kut

İthal modellere, teorik modellere Şerif Mardin’in Amerika’dan ithal ettiği merkez çevre ilişkileri modeli ve Max Weber’in iktisadi zihniyet modellerini de ekleyebiliriz. Metin Heper, Osmanlı’nın bürokratik sistemini tamamen MAX Weber kavramları ile açıklayan kitaplar yazdı.

Ahmet Cevdet Paşa:• Târîh-i Cevdet: 12 cilttir. Osmanlı Devleti’nin 1774-1825 seneleri arasındaki tarihini anlatır

Mecelle  https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Mecelle

Hegel ile aynı yıllar arasında yaşamış olan Ahmet Cevdet Paşa ise Osmanlı devlet düzenine yeni bir temele oturtmak için Tanzimat’tan sonra Mecellesini yayınlar ve 1926 yılına kadar Mecelle Türkiye’de ve 1950 li yıllara kadar Suriye’de ve diğer Orta Doğu ülkelerinde uygulanır.

Ülkemizde Hegel’e karşı olan ilgi 1990 yılında ve 2010’lu yıllarda yayınlanan kitaplarla yoğunlaşmıştır. Türkiye’de devlet felsefesi konusunda ilk kapsamlı yayın 1940’lards Sadri Maksudi Arsal’ın Hukuk Felsefesi ve Tarih kitabı ile başlamıştır. Burada Sadri Maksudi Beyin Rusya kökenli aydınlardan yani baskı altındaki Türklerden olması ilgi çekici bir noktadır.

Cumhuriyeti kuranların Hegel’den referans aldıklarına ilişkin bir bilgi sahibi değiliz fakat tuttukları yol tamamen devleti kurmak yeniden kurmak ve kurumsallaştırmak şeklinde bir çizgi olmuştur. Sadri Maksudi Arsal’ın hukuk felsefesi ve tarih kitabında ise Hegel’in bir kaynak olarak kullanıldığına ilişkin bir bilgiye sahip değiliz.

Hegel devleti özgürlük bilincinin en yüksek olduğu bir oluşum olarak tanımlamaktadır. Devlet özgürlük olarak tanımlanmaktadır. Türkler sürekli olarak devleti idealize etmişler devleti ana, baba olarak görmüşlerdir.

Hegel ile Türkler arasında bir paralellik söz konusudur. Hegel devlet konusunu en çok düşünen ve felsefeleştiren bir filozof iken Türkler de Göktürk Yazıtlarından başlayarak devlet konusunun üzerinde en çok ta yazıtlardan eserler veren bir kavim idiler. Hegel devlet felsefesinde Alman devleti idealini esas alırken burada ilgi çekici olan husus Alman devleti ile ilgili hangi kadim kaynakların var olduğudur. Almanlar Roma İmparatorluğunu kutsal Roma Cermen imparatorluğu olarak devir almışlardı bu kendilerine ait olan bir imparatorluk değildi fakat ve Alman yazı dilinde devlet ile ilgili ilk belgelerin hangi tarihli olduğu merak konusudur.

Diğer yandan Türklere bakıldığında ise Türkler Milat’tan önce 1050 yılından başlayarak bilinen tarih olarak ÇU devleti ile başlayan bir süreçte sürekli teşkilâtlanmış, devletler kurmuşlardır ve sonunda yedi yüzlü yıllarda Göktürk Yazıtları ile bu konuyu da anıtlaştırmışlardır. Almanlarda böyle bir mirasını olup olmadığı ise merak konusudur. Spekülatif düşünce olarak eğer Hegel’in elinde devlet geleneği ile ilgili miras olarak bırakılan Yazıtları ve Kutadgu Bilig ( 1071 ) eğer elinde olsaydı devlet felsefesini ne şekilde yapardı önemli bir sorudur.

Dimitri Kitsikis, Devlet Ruhu 

Hegel’in yaşadığı dönemde henüz bulunmayan Orhun Yazıtları 1893 yılında çözülmüştür.

Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun Vadisi’nde bulunmuşlardır. Bu yazıtlar II. Göktürk Kağanlığı’na aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmışlardır.

1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi’nde bilim dünyasına açıklanmıştır.

Hilmi Ziya Ülken’in eserlerinde Osmanlı döneminde Hegel bilgileri var.

Türk devletlerinin gelişimi diyalektik bir çizgi izlemiştir tez antitez sentez çizgisi Hegelyan bir çizgidir. Öncelikle sekizinci asırda Çin tehlikesine karşı Araplarla işbirliği yaparak bu tehlike bertaraf edilmiş ve izleyen yüzyıllar içerisinde Türkler İslamiyeti seçerek orta Doğu’ya inmeyi planlayan düşmanları olan Çin’in yerine Türkler Orta Doğu‘ya inmişler, Abbasi İmparatorluğu’nu ele geçirmişler, ardından da dünyanın en stratejik noktası olan Anadolu Yarımadası ve Balkan yarımadasına kıtaların birleştiği noktaya yerleşmişlerdir.

Bu ilk dönüşümün ardından ise ikinci dönüşüm İran tehlikesine karşı 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim önce İran’a ardından Mısır’a girmiş ve Şii İran tehlikesine karşı hilafeti getirerek bu tehlikeyi de bertaraf etmiş, son olarak 20. yüzyıl başında biten imparatorluğun yerine yeni birini düşman yedi düvele yani Avrupa’ya karşı idi tekrar dönüşüm tarihi yaşayacağız ve imparatorluktan cumhuriyete doğru evrilerek yeni bir devlet ile yolumuza devam edeceğiz.

Görüldüğü gibi burada diyalektik mekanizmaları Türkler en iyi bir şekilde işletmişlerdir.

Entellektüel us öge

Bilge Tonyukuk Enstitüsü

Celal Tahir kaynakları

Ülkemizde Hegel felsefesi ve Alman idealist okulu düşünürlerinin değerlendirilmesi konusunda ilk adımlar düşünürlerimizden cemil Meriç, Macit Gökberk ve Orhan Hançerlioğlu tarafından atılmıştır. Cemil Meriç yayınladığı eserlerinde idealist okul düşünürlerine detaylı olarak yer vermiş ve onların özellikle Hindistan kaynağından beslenmesi hususundaki düşünceleri ile katkısını derinleştirmiştir.

İstanbul Üniversitesi felsefe bölümünden Prof. Macit Gökberk ise yayınladığı Felsefe Tarihi kitabında (ilk baskısı 1961) bu okula ve Hegel’e ayrı bir yer ayırmış, Felsefe Arkivi dergisinde Hegel’in devlet felsefesi başlıklı uzun bir makale yayınlamış, ayrıca Hegel’in felsefesi yaşayan yönleri ile başlıklı bir konferansı Hegel’in 200. doğum yılı dolayısıyla 1970 yılında vermiştir.

Orhan Hançerlioğlu da düşünce tarihi kitabında ekole ve Hegel’e kitabında ayrı bir bölüm ayırmış değerlendirmesini yapmıştır.

Türk devlet düşünürleri;

  • Hepsi eserler vermişlerdir.
  • Farabi ve Yusuf Has Hacip hariç diğerleri devletleri yönetmişlerdir.
  • Oğuz Kağan destanlaşmıştır.
  • Tonyukuk ilk yazardır.
  • Bilge Kağan yazan ilk Kağan’dır.
  • Farabi ilk filozoftur.
  • Yusuf Has Hacip ilk Türkçe yazma eser veren filozoftur.
  • Kemal Atatürk, Cumhuriyet kuran ilk devlet başkanıdır.

 Kayıp Aydınlanma Frederick Starr:

  • Farabi
  • Yusuf Has Hacip
  • Tonyukuk 1
  • Tonyukuk 2
  • Ciltlerinde Devlet Felsefesi ara.

İktisatçı Sencer Divitçioğlu tarafından gündeme getirilen ATÜT modelinin ardından sosyolog Şerif Mardin tarafından çevre merkez ilişkileri modeli moda haline gelmiştir. ATÜT modelinin de temelinde su vardır ama suni bir açıklama tarzıdır bu. Kişi tabirinin kökündeki su ise gerçeği teslim etmektedir.

Kendi tarihimiz konusunda batı kaynaklı modellemeler revaçta iken, kendi düşünürlerimiz ve eserleri de dikkate alınmamaktadır. Alman idealizmi akımının filozofları 18.yüzyıldan başlayarak devlet felsefelerini de  geliştirirken, söz konusu düşünürlerin genel çerçevedeki felsefeleri konusunda bir ilgi ve literatür oluşmuş fakat devlet felsefesi konusundaki görüşleri ilgimizi çekmemiştir. Devlet hususundaki düşünce geleneğimiz krizlerin çözümüne yönelik reform raporları ( Koçi Bey Risalesi, Kınalızade, Ahmet Cevdet Paşa)  tarzındadır.

Kendi devlet yapımız üzerine Hegel’in Prusya için yaptığı tarzda bir felsefi düşünme söz konusu olmamıştır. Ki bu konuda Yazıtlar, Farabi, Yusuf Has Hacip gibi çağlar üstü eserler geçmişte ortaya konmuş ve yol gösterici olmuştu. Bu eserlerde ortaya konulan kavramların incelemesi yapılmamıştır. Devlet ve Siyaset Felsefemiz için mevcut olan geçmiş literatür  halen bir kenarda değerlenmeyi beklemektedir.

Alman imparatorluğu tarihte  Hegel ile Rusları tanıştırmışlar ve ardından Rus aydınları ilk kez Hegel’i okuyarak düşünür yönlerini kuvvetlendirmişlerdi. Türkler ise Hegel ile bir türlü tanışamamışlar, fakat bu kez 27 Mayıs darbesinden sonra özellikle İngilizler bir yandan Seyit Kutub‘un İhvan kitaplarını cicili bicili basarlarken diğer yandan da  da ki buna Amerikalılar da dahildir Karl Marx’ın kitaplarını yine İngilizler bastırmışlar, aydınlarının beyinlerini yıkamışlar ve iç savaşa sürüklemişlerdir. Şimdi Hegel ile Marx arasındaki ayırım odur ki, Hegel devleti kurumsal  devlet yapısı olarak inşa ediyordu.

Devleti baskı aygıtı olarak değerlendiren ve lanetleyen bir düşünce yapısına sahip olan Marx’a takılan Türk aydınları,  Hegel’den yararlanamazken,  Karl Marx’ı mevcut devletlerini düşünüş biçimlerinin içerisine yerleştirmiş olurlar. Bu sancılar halen yaşamaya devam etmektedir.

Ruslar ise Hegel ile birlikte devletlerini en üst seviyede kurumsallaştırmışlardır. Almanya Başbakanı Angela Merkel de doğu Almanya doğumludur ve Doğu Alman istihbarat Teşkilatında önemli bir figürdür geçmişte, buradan Rusya ve Almanya arasındaki bağları tespit edebiliriz.

Hegel, anlaşılması kolay olan bir filozof değildir bunun sebebi de filozofun karmaşık tespitlerinin yanı sıra ülkemizde yapılan çevirilerin kaotik bir yapıda olmasından, kavramların karşılıklarının düzgün bir Türkçe ile oluşturulamamasından, Türkçe karşılıklarının geliştirilememesinden kaynaklanmaktadır. Böylece Hegel daha da anlaşılmaz kılınmıştır.

Hegel devlet felsefesini incelediği eserlerinde özellikle Hukuk Felsefesinin Prensipleri başlıklı kitabında devleti iki kavram altında incelemiştir. Birinci olarak devleti şuur olarak ve ardından da kurum olarak incelemiştir.

Türklerde Devlet Anlayışı başlıklı kapsamlı bir eser yazan Prof. Bahaeddin Ögel kitabını incelediğimizde ise Hegel’in ana çerçevesinin Türklerde devlet anlayışı açısından özellikle devlet şuuru olarak çok daha detaylı ve kuvvetli olduğu, kurum olarak devlet kavramının ise daha az sayıda kavram ile incelendiği, oluştuğu, açıklandığı görülmektedir.

Bu kayda değer bir olgudur ve Türklerde devlet yapısının, anlayışının şuur olarak son derece kuvvetli olduğu halde kurum olarak aynı kuvvetli yapıda olmadığı bariz bir şekilde görülmektedir.

Buradan çıkaracağımız netice de kurumsal yapısı kuvvetli olmayan devletlerin zaman içerisinde çöktüğü ve bu şekilde 16 devlet kurulduğu ama bu 16 devletin de çöktüğü gerçeğidir. 17 ci devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti ise 100. yılını henüz tamamlama aşamasındadır. Alman İdealizmi. Fransız Pozitivizmi (TR)

I. HEGEL’İN METODU VE SİSTEMİ TÜRK DEVLET FELSEFESİ
1. Akıl Kavramı Us
2. Dialektik Mevlana?
3. İdenin Gelişmesi
A- Tabiat Iduk Yer Sub
B. Tin  Kut
II. OBJEKTİF TİN
1. Objektif Tin Kavramı
2. Objektif Tinin Gelişmesi
a- Aile Ocak
b- Medeni Cemiyet Kamu
III. DEVLET
1. Şuur olarak Devlet  İl
A- Fert – Devlet Münasebeti Kişi. Kendi. Könül
B- Genel iradeyi Temsil Dereceleri
a- Halk Bodun
b- Devlet Memurları Bürokrasi
c- Hükümdar Kağan. Han
2. Kurum olarak Devlet
A- Devletin içeriye Karşı Hükümranlığı
a- Erklerin Ayrılması Erk
b. Devlet Şekilleri
c  Anayasa — Millî Ruh Töre
B. Devletin Dışarıya Karşı Hükümranlığı Tuğ
a- Devletlerin Birbirleri ile Münasebetleri
b- Harp Ordu
c- Dünya Tarihi Dünya Devleti
d- Büyük Adam Bilgelik

 

HEGEL DEVLET FELSEFESİNDE EN ÇOK KULLANILAN KAVRAMLAR
TÜRK DEVLET FELSEFESİNDEKİ KARŞILIKLARI
HEGEL  TÜRK 
DEVLET FELSEFESİ DEVLET FELSEFESİ
MENSCH. PERSON Birey Kişi
Çin Tabgaç (Kuşak.Küç).
STAAT Devlet/e/i/in/ler/te İl. Kamu. Kut
RELIGION, DİN Gök, Kök, Töre
ALLGEMEINE, Evrensel Kök
VOLK, Halk Bodun
ANSICH, Kendi Kendi. Könül
Kilise Gök
FREIHEIT, Özgür/lük Kişi.Öz
Platon Bilge. Küç
Roma Rum. 550 Göktürkler. Kuşak
Siyasi Kut
GEIST, Tin/Ruh Kut, Könül
Yunan/istan Yunan/istan. Kuşak
RECHT, Yasa, Töre, Adalet Köni
SITTLICHKEIT, Etik, Ahlaklı Toplum Töre

                                                        

Bu tabloyu az önce oluşturdum, 40 günlük geceli gündüzlü  emek verdim. Gördüğün gibi üstüste örtüşüyor. Yorumlarımı yazacağım.  Hegel en çok Roma, Eski Yunan ve Çin’i incelemiş.

Kişi. Kendi. Könül. Kamu. Küç. Kök. Kuşak. 7 Kavram da burada kapsanmış.

Celal Tahir: Ayrışan yerleri yanları yönleri ile tespit etmemiz lazım Çünkü Hegel Batı devlet geleneği Avrupa devlet geleneğinin felsefesini yapmakta bizim devlet geleneğimiz farklı ve Bence Üstün yanları da var.

LA: En önemli tez bu olacak.

Celal Tahir: Gök kiliseye tam karşılık gelir mi Bence değil Çünkü kilise İsa Mesih tir Gerçi Mesih’in kırıldığı ile göklerdedir bu da ben mesele biraz metafiziğe giriyor bir bakmak lazım

Gök’den kastım İlahiyat

Celal Tahir: Kut kavramı siyaseti aşan bir kavram  buna dair kısa bir not yarın öbür gün gönderebilirim göndermeye çalışırım

Levent Agaoğlu: Aksakallı deriz aslı Kökçin sakallıdır, Bozkurt deriz aslı Kök Börü’dür. Hep ilahiyat.. Maalesef bu bağlantıları atlamışız.

Celal Tahir: Onların sebebi 150 yılda Türkçülük üzerinden yapılan ideolojik manipülasyonlar operasyonlar

Levent Agaoğlu: Harika oldu bu. Senin tespit ettiğin asimetrik operayon (Kızılelma, Turan ülküsü,  hep Batıya gitme ülkülerimiz) ile yediğimiz ters  taklalara bir örnek de Kök (Gök) kavramı üzerinden olmuş.

Kutadgu Bilig

  • Kökçin: göğümsü, kır.
  • Kökçin Sakal: Kır Sakallı
  • Kök Ayuk: Türkmen Büyüklerine verilen isim
  • Kök Börü: Gök Kurt
  • Gök..Evren..Alem.. Gök vurgusunu anlamamışız.. Aksakal demişiz.. Bozkurt demişiz..
  • Kök Türk: Gök Türk

Yazıtlardan başlayarak Türkler sürekli evrendeki sırları, zihin dünyalarına, dillerine, sözlerine ve sonunda yazıtlara ve yazmalara geçirmişler ve kayıt altına almışlardır. Tanrı ve göç en çok kullanılan kelimelerdir. Türkler, göğü aynı zamanda bir niteleme sıfatı olarak kullanmışlardır; köktürkler, kök börü, kökçin sakal, kök boya örneklerinde olduğu gibi.

  • Kökçin Sakal: Kır Sakallı
  • Kök Ayuk: Türkmen Büyüklerine verilen isim
  • Kök Börü: Gök Kurt
  • Kök Türk: Gök Türk
  • Kök Tengri: Gök Tanrı
  • Kök Boya: Doğal boya

Başlangıç efsanesi olarak niteleyebileceğimiz Oğuz Kağan Destanında evrende ilintili kavramlar kullanılmıştır; Gökhan, Ayhan, Yıldızhan gibi. Efsanenin sonunda ise “güneş bayrak, gök kurikan” ifadesi vardır “güneş bayrak, gök çadır”.

Türkler böylece Göktürkler, olurken efsanelerinde yeralan efsanevi kurt da gökbörü olmuştur. Bilge kişiyi, Kökçin sakallı olarak adlandırmışlardır. Doğadan topladıkları bitkilerle halılarını kök boya ile boyamışlardır. Türkmenler büyüklerini kök ayuk olarak nitelendirmişlerdir.

Göklerdeki kutsallık bu şekilde yeryüzüne indirilmiştir. Göğün kutsallığı anlayışı İç Asya Türk boylarından olan Chou’ların milattan önce 1000 tarihlerinde kurduğu devletten itibaren geçerli olmuştur ve bu anlayış daha sonra Türklerden Çinlilere de geçmiştir.

Avrupa 1850 de bizi kapitalizmi  benimsemek zorunda bırakmıştı. Şimdi de benzer süreç çalışıyor. 1700-1850 arası 150 yıl bizimle savaşıp sonunda kapitalizmi Türklere kabul ettirdiler. 1980 darbesi ile de yeni bir format attılar

Çökmekte olan kapitalizm hegemonyasını sürdürmek adına tüm insanları robot yapacaklar. Kuvvada olan karşı koyma potansiyelimiz için hazırlık yapmak için Kutadgu Bilig vb metinleri gündemimize almalıyız. Yıkılmış Osmanlı referansları derde deva değil. Referans Yunus Emre ve öncesi 300 yıllık dönem. Eski milenyumun başları

Osmanlı sistemi derde deva olsaydı zaten yıkılmazdı. Kendilerinden önce yakalanmış ilahi prensipleri ellerinden kaçırdılar.

Yunus’un ilahilerini aksesuar olarak dışlarsan içselleştirmez isen olacağı buydu zaten.

Celal Tahir:

1 Osmanlı medeniyeti inşa edilirken o metinler önemli ölçüde dikkate alındı sadece metin olarak değil yaşamın içinde içkin olarak zaten onlar yaşamakta idi

2 Osmanlı antik zamanlardan modern zamanlara uzanan tek sülalede en uzun imparatorluktur ve İslam Türk tarihinin zirvesidir çok yönlü değerlendirilmesi gerekir

3 yıkılmasının çok farklı ve çok fazla sebepleri vardır biraz da mukadderat attır

4 Türk tarih tezinde yapılmaya çalışıldığı gibi Osmanlı Selçuklu ani İslamiyet atlanarak İslam öncesi Türk tarihi ne yalnız başına yönelmek bir mantıklı 2 çok mümkün üç anlamlı değildir

5 Çünkü dediğim gibi zaten bunlar Osmanlı’da etkin olarak mevcuttur

Kanaatime göre yapılması gereken bir bütün olarak Türk tarihi ve İslamiyet ve ikisinin sentezi olarak rahat tabirle romanın sentezi olan Osmanlı’nın da incelenmesi Tüm bunları var eden prensiplerin yeniden prensip edinerek ve bunlar eylemde içkin hale getirilerek modern dünyanın gidişatı da doğru teşhis edilerek yeni dünya ne zamanın içinde ona bir renk ve ahenk vererek var olmaktır.

LA: Hilmi Ziya Ülken’in Tefekkür Tarihinde konu ile ilgili önemli bir paragraf var. 1100’lerde donduk diyor. http://leventagaoglu.blogspot.com/2016/12/turk-dusuncesi-felsefe-ve-matematik.html

CT: O zaten genelde söylenen bir şey ama müzakereye muhtaç ve açık.

LA: Roma’dan Avrupa Birliği çıkardılar, o da çalıştığı yok. Biz çalışan bir birliği nasıl çıkarabiliriz? Türk ve İslam birbirini sınırlamamalı.

LA: 1999 Osmanlının 700.yılından başlayarak 20 yıldır Osmanlı yazılıp çiziliyor. Bizde 600 yıllık sürekli bir hanedan ve 16 devlet var. Çin’de ise 10 dan fazla haneden ve tek bir imparatorluk var. Fakat Çin tarihinde süreklilik var. 5000 yıllık Çin Medeniyetini tüm Çinliler yazıp çiziyor. Bizde o süreklilik yok. Mekanlar da kopuk. Zihin de bölük. Tarihimizi zaman ve mekanda sürekli kılıp zihnimizde canlandırmamız lazım.

CELAL TAHİR

Su ile irtibat akışkanlığı,  Türklerin konargöçer bir kavim olmasını,  Türk devletlerinin şemsiye devlet olabilmesini, Türklerin intibak kabiliyetlerini, sentez oluşturup hem kendilerini, hem diğer kavimleri dönüştürebilmelerini izah eder. Batı, yerleşik toplumları ve mekânı, Türkler göçebeliği ve zamanı temsil eder. (Celal Tahir)

Dünyada bir devletler üstü küresel oligarşinin mevcudiyeti açıktır. Bu 150 yıldır emperyalizm diye ifade edilen olgunun ta kendisidir.    Bu zümre dünyadaki bu yapı ile irtibatlı olduğu için bu yapının gösterdiği istikamet haricinde hareket etmenin hem lüzumsuz hem tehlikeli hem de mantıksız olduğunu düşünmektedir. Ve devletler üstü küresel oligarşi ile irtibatlı zümre içinde yer almanın, ahlaki bir mesele olduğunu da düşünmemektedir. Bu bağlamda Dünya’da ve Türkiye’de yerellik ve milliyetçilik de zayıflamıştır.

Çünkü modern batı uygarlığı Protestanlığa ve deizme dayalı metafizik arka planı üzerinden geliştirdiği ütopyalar ve ideolojilerle yeryüzü insanlığının zihniyet yapısının ve zihin dünyasını da dağıtır ve tarumar eder. Ve bu tarumar edişten sonra da yeryüzü insanlığının zihniyet yapısını önemli ölçüde belirler ve tanımlar. Bu şekilde de diğer toplumsal yapılara fizik-zor ile ve ondan da öte, onların zihinlerini dönüştürerek egemenlik altına alır. ve bu egemenliği türlü yollarla bugüne değin sürdürür. Bu zaten küreselciliğin ta kendisidir.

Bu durumda ayakta kalan devletler ise bir manada hakiki devlet olacaktır. Tarih içinde derinliği olan kadim milletlerin kavimlerin devletleri kadim devletler, ayakta kalabilecektir.   Ancak bunlarında ayakta kalmaları dünyanın gidişatına kendilerini adapte edebilmeleri ile doğru orantılıdır. Bu şekilde mümkündür. Türk devleti bu imkâna sahip devletlerden biridir. Türk diasporası, dünyadaki Türk varlığı Türk devletinin, Türk milletinin giderek küreselleşen dünyanın gidişatına kendisine adapte edebilecek olmasının nesnel temelini oluşturmaktadır.

Ayrıca Türklerin en eski çağlardan beri kurdukları devletlerde diğer kavimlerle, bir etniklerle, kültürlerle, dinlerle bir arada aşabilmeleri hususiyeti ve Türk devletlerinin genel olarak bir şemsiye devlet olabilmesi de buna imkân sağlamaktadır. Türklerin diyalektiği Hilmi Ziya Ülken’nin dediği gibi karşıtların çatışkısı değil de, karşıtların bir arada ahenk içinde bir sentez oluşturması şeklinde telakki etmeleri de buna imkân sağlamaktadır. Celal Tahir.

Eyvallah Doğrudur benim kanaatim daha önce de yazdım bittiğini Arabi Hazretleri ile de irtibatı vardır ancak Hegel dile getirmiyor bildiğim kadarıyla

Benim devlet ve derin devlet kitabımda İngiliz siyaseti bölümünde Batı diyalektiği ve Doğu diyalektiği mukayesesi var

1-  2000 yıl önce Hunların ve kuman Kıpçak Türklerinin Karadeniz kuzeyinden gelerek romalıları germenleri yani Avrupa’yı rahatsız ettiği

2 İslamiyet’in hazreti peygamber 4 halife ve Emeviler devrinde hızla yayılarak İspanya’ya kadar giderek Avrupa üzerinde baskı kurduğu

3 Türklüğün ve İslam’ın dışında da tarihte bir doğu-batı ayrılığı ve karşıtlığının mevcut olduğu

4 tüm bunların neticesinde 1000 yıl önce 300 yıl devam eden sayıları 15’i bulan Haçlı Seferleri’nin Bu Topraklara düzenlendiği

5  300 senedir Avrupa’nın bir şark meselesinin mevcut olduğu bunun da Osmanlı’dan başka bir şey olmadığı bunun da Türk ve İslam tarihi ile ile irtibatlı olduğu

6 diğer sebeplerin yanında ve dışında ve hepsinin üzerinde I Dünya Savaşı’nın esas ve temel sebebinin ve de hedefinin Osmanlı olduğu Çünkü Osmanlı’nın var olduğu bir dünyada modernitenin hedeflerine ulaşmada zorlanacağının açık olduğu

7 bugün yaşadığımız ve yaşayacağımız dijital Devrim ve dönüşümün karakter ve hedefleri itibarıyla ilahi Asli prensiplerle önemli oranda ayrılık ve aykırılık gösterdiği

8 Tüm bu 7 madde bütünlüklü olarak değerlendirildiğinde sadece aktüel bazı hadiselere bakılarak Onların bir kısmı da eksik ve yanlış değerlendirilerek Türkiye’nin dünyanın yakın geleceğinde merkezde olduğu ve olacağı veya olabileceği nasıl söylene bilmektedir

9 daha da önemlisi ne için söylendiği ve yazıldığıdır

10 tüm bunların 20 seneyi Aşkın zamandır Türkiye’ye olduğundan ve kısa vadede olabileceğinden başka bir şekilde düşünmek ve algılatmak hedefi ile irtibatı var mıdır

11 ve bunun da Türkiye’nin Türk İslam tarihinden kaynaklanan oynayabileceği ve oynaması gereken misyon ve rolü oynamasına mani olmak için
bazı adamları Zamansız atmasına sağlayarak milenyumun ilerleyen zamanlarında dünya sisteminin plan ve stratejileri ne dahil etme hedefi ile irtibatı var mıdır sorusunu da sormak gerekir CELAL TAHİR

iKİLİK: http://www.yenisoz.com.tr/britanya-siyaseti-ingiliz-akli-makale-9544

http://www.star.com.tr/acik-gorus/yeni-turkiye-ve-erdoganin-misyonu-haber-1153817/

Celal Tahir, DİSTOPYA DOSYASI

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Tek bir zihin tipi yok Aslında tek bir insan tipi de yok

Rasyonel akıl batının, Batı onu egemen kıldı, onun üzerinden de egemenlik kurdu.

“Türklerin diyalektik anlayışı kadim İran’ın zıtlıkları zıtlık olarak ve birbirleri ile daima çatışır olarak telakki eden diyalektiği ile açıkça ayrışmaktadır. İran´ın diyalektiği kavrayışı ile modern batı diyalektiği ile örtüşmektedir. Bununla İran´ın Osmanlı´ya karşı Batı ile birlikte oluşu ile bir alaka ve irtibat var mıdır? Buna da bakılmalıdır. ” Celal Tahir

“Hegel’in diyalektik anlayışı da modern batı diyalektiğinin temelidir” diyebilir miyiz?

Esasen işin kökeni antik Yunan’a kadar uzanır. Çatışmacı diyalektik CELAL TAHİR

………………………

Ortak Anlaşma Dili Olarak Türkçe Ve Dil Devrimi

İkinci olarak Türkçe, Selçuklu ve Osmanlı devirlerindeki tarihi dönüşümün safhalarında neredeyse 72 millet, kavim, etnisite, din ve mezhep kümesinin dil ve lehçeleriyle ilişkiye girer. Dolayısıyla dönüşüme uğrar. Bu dilde sadeleştirme taraftarlarının zannettiği gibi bir dejenerasyon değildir. Türk tarihinin yeni bir evresinde kuşatıcı bir ortak antlaşma dilinin ortaya çıkmasıdır.

Bu da Türk devletinin şemsiye devlet olması ve Türklerin diğer kavimler, etnisitelerle ortak bir sentez oluşturma hususiyetiyle irtibatlıdır. İşte ortak anlaşma dili olarak Türkçe´nin ortaya çıkış bağlamı budur. Ancak öztürkçecilik akımı ile Türkçe´ deki Arapça, Farsça kökenli sözcükler, kavramlar atıldığında, Türkçenin ortak anlaşma dili olma özelliği önemli ölçüde kaybolur. http://yenidunyagundemi.com/kose-yazilari/turk-dili-ve-dil-devrimi-oz-turkcecilik-ve-bazi-sonuclari-1255.html

Üstün olan yanlarımız sence hangi kavramlar?

Kut kavramı önemlidir bu kavramın muadili tam olarak diğer geleneklerde yok gibi gözüküyor.

Bir de Ulus devlet sürecinde kısmen aşınmış olsa da Türk devletleri çoğunlukla şemsiye devlet olma özelliği gösteriyor.

Gönül ve Kut kavramları başka dillerde yok.

Şemsiye devlet olunca kapsayıcılık ve özgürlük hallice oluyor.

Bu şemsiye devlet konusunu sen bir yerlerde daha yazmıştın. Önemli bir kavram bu da.

  • Kutadgu Bilig
  • Kutlu olsun
  • Kutalmış
  • Kutluğ

DEVLET, Hegel

  • Tarihte Akıl    277
  • Hukuk Felsefesi  191
  • Hukuk Felsefesi 600

Toplam Devlet 1068 kez.

Mevcut başkanlık sistemi Türk devlet geleneğine aykırı, bunu bir de aşırı abartılı şekilde savunanlar, savunmaya çalışanlar ile Türk devlet geleneği konuşulabilir mi yine de olabilir elbette. Celal Tahir

Türk devlet felsefesi

  • TENGRİ
  • TÖRE
  • TÜRÜK
  • Türk

  KİŞİ OGLI KOP ÖLGELİ TÖRÖMİŞ”                                 

                                              “İnsanoğlu hep ölümlü yaratılmış”

                                           (Kül Tigin Yazıtı, 731. Kuzey yüzü. Satır 10)

Devlet kurmak

Devleti kurtarmak

Ergenekon. Töre. Türk kavramları üzerinden operasyon.

Almanlar resmi devlet stratejileri olan Ostpolitik kapsamında önce Rusya ile ardından Hind ile ve son olarak da Türkler ile ilgili bilgilere vakıf olmuşlar tüm bilim dallarında çalışmalar yapmışlardır. Türklere karşı Rusya’yı Rusları tabiri caiz ise kullanma politikasını Almanya başlatmıştır. Bizans kavramı ve Avrasya kavramı, Alman kavramlarıdır.

Almanlar Darmstaadt Düşesini ve Rus krallığına prenses olarak vermişler ve böylece ikinci Katerina Rusya bilimler akademisini kurmuş, ardından 18 ve 19. yüzyıldaki olman idealist filozofları Hindistan‘ı keşfetmişler, Alman mitolojisini Hindistan‘da Hindistan kaynağında keşfetmişler, milliyetçiliklerini Hindistan’dan devşirmişlerdi. (Cemil Meriç’ten alıntılar ekle)

Hegel ile Türk devlet felsefesi arasındaki bir ortak yön de her ikisinde de ilahiyatın son derece kuvvetli olmasıdır. Kavramlar evren, tanrı, dünya, insan, devlet hep ilahiyat ile açıklanır.

1683 Viyana kuşatmasının ardından yüzyıl dolmadan 1771 yılında doğan Hegel.

18. yüzyılda almanlar devleti kurma peşinde iken, alman birliğini sağlama peşinde iken Türkler dağılma sürecine giren imparatorluğu toparlama aşamasında idiler biri yükselirken diğeri çökme sürecine girmişti.

Hegel 18. yüzyılda Hindistan’ı keşfederken, Türkler ise 11. yüzyılda Biruni ile birlikte Hindistan’ı keşfetmişlerdi. Birûni Hindistan’ı tarihi hindi başlığı altında kitaplaştırmıştır da. Bu kaynaktan ne şekilde ve nasıl yararlandığınız ya da yararlanamadığımız konusu ise ilmek ilmek incelememiz gereken bir konu iken, Türkler ne içinde yaşadıkları doğu dünyasını ne de kendi düşünürleri yolu ile inceledikleri yine Hindistan gibi doğu dünyası ülkelerini neden unutmuşlardı acaba, neden bu kaynakları kendi bilimsel çalışmalarında, felsefelerinde değerlendirmemişler, bu da önemli bir sorudur.

Türk devlet felsefesi efsaneler, destanlar, yazıtlarda dile getirilen bir mitoloji çerçevesinde bir idealizm, bir devlet idealizmi haline geliştirmiş iken bu idealizm daha sonraki dönemlerde kaybedilmiş ve ideolojilere dönüşmüş, ideolojik karmaşa içerisindeki işlerle yönünü kaybetmiş bütünlüğünü yitirmiş ve devlet ruhu zedelenmiştir. Bir ideolojiler karmaşası haline dönüşen düşünce dünyamızda, buna karşın Almanya’da olduğu gibi, Türk idealizmi felsefi akımı oluşmamış ve gelişmemiştir.

……………………………………………………………

Hegelyen Cumhuriyet, Süleyman Seyfi Öğün

Hiçbir cumhuriyet yaşlanmaz yani dünyanın neresine giderseniz gidin ister 200 sene evvel kurulsun, ister 100 sene evvel Cumhuriyet daima gençtir bunu bir kere veri almak durumundayız, çünkü genç Avrupa’nın ürettiği bir fikirdir, gençlik kurgusu üzerinden gelişmiştir. Bunu Fransız devrimine kadar da götürebilirsiniz 1820 ruhu 1830 ruhu. Hep bir jönlük vardır bize de zaten Jöntürkler olarak Genç Osmanlılar, Gençtürkler, Genç cumhuriyetçiler olarak böyle üç dalga halinde yansımıştır. Onun için cumhuriyetimiz çok yaşlandı denildiği yerde başka şeyler konuşulur. O hakikaten bir rejim krizine işaret eder.

Türkiye’ye gelince şöyle söyleyelim 23 Nisan 1920 tarihi bizim ulus olduğumuzu ortaya koyuyor bunu hatırlıyoruz biz bir ulusuz fakat tabii bu böyle kestirmeden halledilebilecek bir mesele değil. Ulus inşaası denilen çok karmaşık, çok çileli bir süreç var, bu çileli ve zor sürecin içinde iki tane ana akım olduğunu düşünüyorum ben.

Bu iki ana akımın birincisi Fransız tipi yani hiçbir şekilde ulusa herhangi bir kültürel kimlik yüklemeyen, hatta mevcut bütün kültürel kimliklerinden, bağlarından onu arındırarak yurttaş formasyonuna uğratmak isteyen, dönüştürmek isteyen bir düşünce var.

Mesela, Ernest Renan bunu çok güzel anlatır ulus amnezidir der. Yani ulus kurmak için bir şeyleri unutmak gerekir. Nedir o geçmiştir, tarihtir, maneviyattır, inançlardır, değerler vs geleneklerdir.

Buna karşı, 19. asırda Almanya menşeli mahreçli bir enerjik protesto doğuyor, bu da romantizmin sürüklediği bir şey ve Fransız devriminin bir takım ana ilkelerine reddiye geliştiriyor. Bu düşüncede ulusu yeniden tarihsel manada ete buda kavuşturmak meselesi, bunu feylezof Hegel, Sittlichkeit kavramı ile anlatır. Yani Sittlichkeit dediğiniz şey siyasal olarak pür saf olarak tanımlanan ulusa tarih giydirmek, kültür giydirmek, gelenek giydirmek vs. Tabii, bunlar orijinal mi hayır bunlar fabrike, bunlar üretilmiş bunu da büyük ölçüde organik aydınlar üretir. Yani gelenekler vardır, bir ulusun çeşitli coğrafya köşelerinde birbirinden farklı olabilecek ama onları her türlü muhitçilikten arındırarak bir büyük harfli geleneğe oturtmak, bir büyük harfli tarih teolojisi ilahiyatı inşa etmek, şuuru inşa etmek, bu iki görüş çatışır.

Şimdi bu iki görüş de Türkiye’ye sirayet etti ama baktığımız zaman Genç Osmanlılardan, genç Türklere, genç Türklerden de Cumhuriyetçi kuşaklara doğru bir takım farklılıklar var, farklı tornalarda işlendi.

Bakınız biz milliyetçiliği esas olarak büyük ölçüde Rusya göçmeni Türkçülerden öğrendik, yani İsmail Gaspıralı gerçi o buraya gelmedi ama onun başlattığı bir akım, Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali Turan, Ahmet Ağaoğlu vs gibi. Şimdi bunlar İstanbul’a geliyorlar ama dikkat edelim, bunlar birer periferi milliyetçisi yani kenar milliyetçisi bunlar devletle problemli, Rus devleti ile problemli.

Oysa buraya geldikleri zaman ana akım Jöntürk çevreleri arasındaki milliyetçiliğe ilgi duyanlar var bunların arasında başta Ziya Gökalp olmak üzere, Necip Asım ve diğerleri bunlarla temasta bir sorun yaşandı bu pek konuşulmaz mesela Yusuf Akçura ile Ziya Gökalp’in iki farklı milliyetçilik tasavvuru var.

Şimdi bu iki farklı milliyetçilik tasavvuru nedir. Biri devleti önceleyen yani Ziya Bey’in düşüncesidir bu ve pek çok Osmanlı, Jon Türk ve hatta genç Osmanlıların düşünceleridir, önceleyen bir bakış var devleti ulusun önüne koyuyor, üstüne koyuyor, yani ulus inşa etmek lazım niçin devletin bekası için. Cevap bu.

Halbuki, Yusuf Akçura gibi adamlar veya Ahmet Ağaoğlu gibi adamlar kenar milliyetçileri çok farklı bakıyorlar. Onlar önce ulusu inşa edelim ve bunu hakikaten Alman modeli üzerinden inşa edelim yani ulusun gelenekleri, dayanışması önce bir ulus kuralım sonra bununla uyumlu bir ulus devlet kuralım diyorlar. Yani iki görüş var devlet ulusla, ulus devlet arasında. Bu Mayneke’nin ayırımdır ve bence doğru bir ayrımdır.

Şimdi cumhuriyete bu kafa karışıklığı miras kaldı bakın Mustafa Kemal Atatürk bir balkanlıdır. Ben onu Büyük İskender’e benzetirim, Büyük İskender’in önüne bir düğüm götürmüşler. Gordion düğümü nasıl çözülür çekmiş kılıcını işte böyle çözülür demiş kesmiş atmış.

Mustafa Kemal’de böyle bir balkan kararlılığı var, bir anlamda büyük İskender’in şeyleri de ona geliyor mirası da geliyor önüne bu problemi çok net koydu, bunu kabul edelim ve kesin bir çözüme kavuşturdu bu şu demektir önce devlet ulus. Devlet ulus dediğiniz zaman da bir yol ayrımı var bunu da hemen belirteyim.
Bunu Fransız modeline göre mi yapacağız yoksa Alman modeline göre mi yapacağız bunu Ernest Renan’ın söylediği gibi mi halledeceğiz yoksa Hegel’in söylediği gibi mi halledeceğiz ama bence tercih Hegelyendir, önce dedi devlet kurumları müesses hayat sonra buna bağımlı hale getirilmiş yani sadakati sağlanmış bir ulus inşaası, işte burada da Fransız modelini aldı. Böyle bir sentezleme yaptı şimdi bunun getirdiği pek çok çelişki doğdu cumhuriyet tarihimize sirayet eden.
Ama şunu tespit edelim vallahi beğenen beğenmeyen ben bu ayrımlara pek kapılmam ama herkes kabul etmelidir ki Mustafa Kemal Atatürk ulusal kurtuluş tarihinde meselelerinde uniquedir, eşsizdir yani onun yaptığı tercihi ne Nasır yapmıştır, ne Mahatma Gandhi yapmıştır.

Hepsi kitle mobilizasyonuna dayalı aceleye getirilmiş ulusçuluklar türetmiştir. Bunların da tabii büyük problemleri oldu, her iki yol da problem doğurdu, biz bunu kendi başımıza yaşadık çünkü örneği yok. Ne doğdu burada özellikle kenardan gelen nüfusların merkezlere yığılması sırasında özellikle kültürel uyumsuzluklar ve problemler yani devletle ulus arasında bir çelişki yaşadık, şimdi buradaki bu çelişkiden elbette bir sentez doğacaktı. Türkiye yavaş yavaş bu Demokrat Parti iktidarından başlayarak demokrasisindeki ya da demokrasisini sürdürmedeki ısrarlı kararı üzerinden bu problemi bir sentezlemeye doğru götürdü.

1950 lerden günümüze gelen şey bu, yani biraz daha ulus devlet olma formasyonu kamusal inisiyatiflerin artırılması vs gibi ama bu mutlak bir çözüme kavuşmadı bunun gerilimlerini biz en son 28 Şubat‘ta yaşadık, yani devlet aklıyla ulus aklı orada çatıştı vs ama bunlar çözülüyor bunları çözmek zorundayız.

1920 lerde yapılan bu berrak tercihin içinden gelen sorunları berrak çözümlere kavuşturmak durumundayız. Türkiye bu yolda bence çok uzun da bir yol aldı. Her berrak şey bulanır ama bence önemli olan o adımın atılmasıydı o bence önemli bir adımdı ve bunun getirdiği bazı tarihsel kültürel kayıplarımız var.

Hakikaten haberimiz yok Osmanlı tarihinden yani Osmanlı tarihini anlamak Türkiye Cumhuriyeti ile olan süreklilik bağlarını ortaya çıkarmak ona kompleksizce bakmak falan mesela bunları kaybettik, bu çok kötü bir şey ama yanısıra bazı şeyleri kazandık, çok önemli şeyleri ki bunu ne Araplarda bulabiliyorsunuz ne Pakistan’da bulabiliyorsunuz ne İran’da ne başka bir yerde. Çok değişik bir zihniyet iklimine bizi bu taşıdı, sorunları ve imkanları ile birlikte. Onun için bunun bence herhangi bir ideolojik tartışmanın konusu yapılması son derece yararsız anlamsız zihin tüketici bir iş anlamaya çalışmak durumundayız.

Şunu kabul edelim Türkiye’nin hakim siyasal kültürünün adı Kemalizmdir yani bu değişmiyor ister bunu siz sağdan yorumlayın ister soldan yorumlayın ister bunu bir takım aşırı ideolojik malzemelerin konusu haline getirin.

Hatırlarsanız Lenin’le Atatürk’ün resmini yanyana koyan sosyalistler vardı bu memlekette neredeyse hacca gitti Hacı Mustafa Kemal Atatürk’tür o diyen İslami yorumlar var, çok liberal bir adamdı diyen liberaller var, yani kimse oradan çok fazla kopamıyor, oradan kopmak isteyenler ise savruluyor, boş şeyler söylemeye başlıyor. Yani bu reddedilebilir bir miras değil bunun içerisindeki yorumlar çeşitli etkileşimlerden ve çelişkilerden doğan yeni bileşimler üzerinden Türkiye yol alıyor görünen odur.

Süleyman Seyfi Öğün.  Akıl Odası TBMM 100 Yaşında. 24 Nisan 2020 Dk 15.04 https://www.youtube.com/watch?v=vWNEhzhRfnA&t=1519s&ab_channel=TVNET


Subscribe For Latest Updates
And get notified every monday at 8:00 am in your mailbox
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular