HomeMAINAtatürk ve Büyük Akdeniz Birliği

Atatürk ve Büyük Akdeniz Birliği

Levent Ağaoğlu yazdı (1)

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmezsin

Ya nice okumaktır

 

Yunus Emre (1240-1320)

 

İÇİNDEKİLER

  • Birlik Hedefleri
  • Balkan Paktı ve Sadabad Paktı
  • Sonuç:
    1. Büyük Akdeniz Birliği
    2. Atatürk Referansları
  • Kaynaklar

 Eğer bir birlikten söz edilecek ise, Türkiye seçenekleri, komşuları ile birlikte siyaset yoluyla geliştirmelidir. Bu alternatiflerin her biri aslında Büyük Atatürk tarafından öngörülmüştür. 

 Birlik Hedefleri

Atatürk’ün Avrupa Birliği’ne ilişkin sözlerini bulma gayreti içindeki çevreler bu alternatiflerle ilgili sözleri hakkında ne düşünmektedirler acaba? Atatürk, Avrupa ülkeleri ile birlik olma hususunda tek bir söz söylememiştir; fakat Balkan ülkeleri ile “Balkan Birliği”  ve Ortadoğu ülkeleri ile “Sadabad Paktı” ve Irak, Suriye ile konfederasyon şeklinde birlik kurma talebi, Asya’nın yükselişi ile Avrupa’nın Türklere bakış açısına ilişkin  sözleri hakkında tek kelime dahi edilmemektedir .

Atatürk’ün “Kültür ve ekonomi her türlü siyasete istikamet veren bazlardır”  sözü birlik hedeflerini açıkça göstermektedir. Kültür ve ekonomi benzerlikleri/farklılıkları bu birliklerin hangi ülkeler etrafında gerçekleşeceğinin göstergesidir.

Türkiye’nin AB’ne alternatif aramasına gerek yoktur. AB nin bir alternatifi mevcuttur, o da Türkiye’nin yüzlerce yılların birikimleridir. AB ülkeleri Batı Roma İmparatorluğu’nun ve Kutsal Roma İmparatorluğu’nun devamıdır; Doğu Roma İmparatorluğu’nun, Bizans’ın, Osmanlı’nın ise merkezinde İstanbul, Türkiye yeralmaktadır. AB’ne alternatif bulamamanın nedeni, Yunus Emre’nin dizelerinde cevabını bulmaktadır:

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmezsin

Ya nice okumaktır

Evet, bütün yollar Roma’ya çıkar ama hangi Roma’ya diye sormak lazımdır. Çünkü Roma’lar ayrıldıktan sonra bir daha birleşmemiştir. Ve Doğu Roma’nın, yeni Roma’nın merkezinde İstanbul, Türkiye yeralmıştır. Yeni Roma, Latin işgalini (1204-1261), Eski Roma ise, yeni Roma’nın Viyana kapılarına kadar gitmesini hiçbir zaman hazmedememiştir.

Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu döneminde çok daha geniş bir sahada  vücut bulan  siyasi/iktisadi birliği, Avrupalı güçler tarafından gelişen kapitalizm hareketi ile birlikte, 17.yüzyıldan başlayarak 200 yıllık bir süreç içinde parçalanmıştır. Bu siyasi birliği bitiren anlaşmalar; Paris, Londra ve Berlin gibi Avrupa başkentlerinde yazılmıştır.

Aslında, İngiltere tarafından Anadolu’ya saldırtılan Yunanistan’ın başarısız olması nedeniyle yarım kalan bu süreç, AB tarafından tamamlanmak istenmektedir. Eski siyasi birliğin unsurları olan Rumlar, Ermeniler, Araplar, Balkanlılar, Türklere düşman edilerek, karşı siyasi gücün/birliğin yeniden oluşmasının önüne geçilmiştir. Bu birliğin yeniden oluşmaması için birlik havzalarından Balkanlar’da (Rumlar), Ortadoğu’da  (Araplar), Kafkasya’da (Ermeniler) düşmanlık alanları/zihinleri yaratılmıştır.

İngiliz gizli servisleri Balkanlar’da Yunanistan’ın, Anadolu’ya saldırtılmasından, Kafkasya’da Ermeni iddialarına mesnet teşkil etmek üzere bilim adamlarına (Arnold Tonybee) propaganda ürünü kitaplar (Mavi Kitap) yazdırılmasına; Ortadoğu’daki Türk varlığının son bulmasına yönelik olarak,  arkeologların (Lawrence, Gertrude Bell), dilbilimcilerin ve eski Mısır uzmanlarının bu amaçlar için kullanılmasına öncülük etmiştir. Rumlar Anadolu’nun batısına, Ermeniler doğusuna saldırtılırken, İç Anadolu’da sıkışacak olan Türkleri Karadeniz’den denize dökmek hedeflenmiştir.

Ardından, yıkılan siyasi birliğin öndegelen unsurları olan Rumlar ve Ermeniler ile yeniden birlik yaratılmasını önlemek için uyuşmazlık tuzakları  (Kıbrıs, sözde soykırım) yaratılmış, soykırım senaryoları yazılmıştır.

Atatürk tarafından birlik hedefleri açıklıkla verilmesine rağmen neden bu hedefler gözardı edilmektedir?. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözü bilhassa komşularımızla ilişkilerimize yöneliktir, komşularımızla sulh içinde olmamıza yöneliktir. Komşularımızla sulh içinde olmamız ise “kültür ve ekonomide” birlik içinde olmaktan, bu birliği oluşturacak siyasetin üretilmesinden geçer.

Türkiye, AB tutkusu nedeniyle inisiyatif alarak öncülük ettiği bütün birlik atılımlarından vazgeçmiş gibidir; nerede KEİB atılımı, Balkan Paktı/Antantı, Sadabad Paktı, ECO?. Bütün bu girişimler AB tutkusuna feda edilmiştir. AB alternatifleri hafife alınırken, Türkiye, aslında kendini hafife almaktadır.

Balkan Paktı ve Sadabad Paktı

Balkan Paktı Haritası

Sadabad Paktı Haritası

 Atatürk’ün Vasiyeti: “Bizim kurmak istediğimiz ünyonun (birliğin)  tarihte geçmiş olan ünyonların (birliklerin) çok fevkinde olmasını isteriz”

Atatürk’ün 1938 yılında, vefatından sekiz ay önce, birlik hedefleri konusunda sarfettiği aşağıdaki sözler, eğer vasiyet değilse nedir?

“Balkan ittifakı bizim öteden beri samimiyetle üzerinde durduğumuz bir idealdir. Bu idealin her gün  geniş bir saha üzerinde daha ziyade genişlemesini ve mesaha almasını görmekle bahtiyarım. Bu hususta müttefik Balkan devletlerini sevk ve idare eden zevatın büyük hizmetleri ve muvaffakiyetleri ve ittifaka bağlılıkları şayanı takdirdir. Bugün, bu şekliyle dahi hepimizin memnuniyetini mucip olan Balkan birleşik vaziyetinin, birgün birçok kimselerin hatıralarından bile geçirmedikleri mütekamil şekli alacağına itimadım berkemaldir.

Bu yüksek ideale giderken müttefik devletlerin başında bulunan zevatın himmetlerine, matbuatın dahi büyük hizmetlerinin sebkatetmekte olduğunu müşahede etmekteyiz. Balkan milletleri matbuatının bu yüksek ideali kendi idealleri telakki etmelerini ve bu idealin tahakkuku için bütün imkanlarla çalışmalarını kendilerinden temenni ederim. Matbuatın şimdiye kadar aynı suretle vazifesinin ifa etmiş olduğunu da tekrar etmeliyim.

“Dünyada şimdiye kadar, başka başka milletlerin ünyon (birlik)  yaptıkları ve asırlarca beraber yaşadıkları, tarihte görülmüştür. Bizim kurmak istediğimiz ünyonun (birliğin)  tarihte geçmiş olan ünyonların (birliklerden) çok fevkinde olmasını isteriz.”

Tarihi bu kadar yüksek bir idealin esas temel taşı, yalnız geçici politika esaslarında kalmaz. Bunun esas temel taşları lazımdır ki, kültür ve ekonomi cevheriyle dolu olsun. Çünkü kültür ve ekonomi her türlü siyasete istikamet veren bazlardır.

Herhalde beklediğimiz parlak günler, bizlerden dahi uzak değildir. Bizden sonra gelecekler ise tabii o günlerin parlaklığını bahtiyarlıklarla tes’it edeceklerdir.”

(Çankaya köşkünde verilen çay ziyafetinde Balkan gazetecilerinin temennileri üzerine söylenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk 27 Şubat 1938)

1 Kasım 1938 tarihinde TBMM nin 5.dönem açılışında Atatürk’ün, Celal Bayar tarafından okunan nutku, yine  bir birlik vasiyetidir. https://www5.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/5d4yy.htm

“Balkan siyaseti, Balkanların bireysel ve ortak çıkarlarının   en açık seçik ifadesi, Balkan uluslarının herbirinin ayrı ayrı kuvvetlenmesi de barış yolundaki dinamik anlayışın eylemli bir örneğidir.

Burada memnunlukla kaydetmek istediğim bir olay Balkan uluslarını birbirine büsbütün yaklaştırmakta kuvvetli etmen olmuştur. Ve yarın için de umutlar vaad eden bir eserdir. Selanik’te Balkan Antlaşması Devletleri adına Konsey Başkanı ve Sayın Yunanistan Başbakanı Genaral Metaksas ile Sayın Bulgaristan Başbakanı  Mösyö Köse İvanef arasında imzalanan anlaşmadan söz etmek istediğim anlaşılmıştır. Bu anlaşma yolundaki aralıksız çabalarımızın ve Balkan devletlerinin izleyegeldikleri sağlıklı politikanın hayırlı bir sonucudur. Yine aynı geçekler aynı dinamizm ve aynı yüce amaçlar Sadabat Antlaşması (2) imzacılarının  geçmişin mirası olan boş inançları nasıl bir hamlede yıkarak ilişkilerini yeni ve verimli ilkelere dayandırmayı bildiklerini göstermiştir.”

O günler, “bahtiyarlıklarla geçmesi gereken parlak günler” nerededir? Miras sahipleri neredesiniz? Büyük Atatürk’ün vasiyetini ne zaman hayata geçireceğiz?

Balkanlar’da, Kafkasya’da, Ortadoğu/Kuzey Afrika’da, Orta Asya’da, Rusya/Ukrayna’da; kısacası merkezinde yeraldığımız “Beş Deniz Bölgesi”nde  “Tarihte geçmiş olan ünyonların (birliklerin) çok fevkinde (üstünde)” olacak olan birlikleri ne zaman kuracak; kurduklarımızı ne zaman uygulayacağız?

 SONUÇ:

                                          1 Büyük Akdeniz Birliği


Atatürk’ün Akdeniz’i ilk hedef olarak tespit etmesinin esas nedeni stratejisinin merkezine üç tarafımızın denizlerle kaplı olması gerçeğinin sağlayacağı denizcilik dinamizmi ile ilgilidir. Bu dinamizm ise bu denizlerde kıyıdaş olduğumuz ülkeler ile işbirliği ve birlik imkanlarını yaratacak, geniş Akdeniz havzasının merkezindeki ülkemizin hızla kalkınma ve gelişmesinin önünü açacaktır.

“Ekonomik bünyemizdeki inkişaf, deniz nakliye vasıtaları ihtiyaçlarını her gün artırmaktadır. Yeni sipariş edilen gemilerden bir kısmı, önümüzdeki ilkbaharda gelmiş bulunacaktır. Fakat bunlar, bugünden görülmekte olan ihtiyaç hacmine cevap verecek adet ve nispette değildir. Yeni gemiler inşa ettirmek ve bilhassa eski tersaneyi, ticaret filomuz için, hem tamir, hem yeni inşaat merkezi olarak faaliyete getirmek esbabını temin etmek lâzımdır (alkışlar). Şu günlerde, yüksek Meclise su mahsulleri ve Deniz Bank hakkında bir lâyiha gelecektir. Mevzuunun, yüksek alâkanızı çekeceğinden şüphe etmiyorum. Arkadaşlar! En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız (yaşa sesleri, alkışlar)”. Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılını Açarken 1 Kasım 1937.

Küresel güç ABD dünya üzerindeki egemenliğini 19. yüzyılın son çeyreğinde, günümüzden 150 yıl önce kurumsallaştırdığı Denizcilik Enstitüsü tarafından geliştirilen denizcilik stratejisi ile tespit etmiş ve devamlılığını sağlayarak bugünlere kadar gelmiştir. Çünkü ABD’nin yeraldığı Amerika kıtasının iki tarafı da okyanuslarla kaplıdır, güvenliğini sağlamak için öncelikle bu kıyıların güçlü filolar ile güvenlik altına alınması gereklidir. Ardından bu filolar dünya denizlerinde ve okyanuslarında gezinerek bayrak gösterecek ve ABD’nin küresel egemenliğinin devamını sağlayacaklardır.

Türkiye’nin ise iki tarafı değil üç tarafı denizlerle kaplıdır. Akdeniz’in en uzun kıyıları Türkiye’de yer almaktadır ve Akdeniz’in stratejik kalpgahı Türkiye’nin içinde yer aldığı doğu Akdeniz bölgesidir. Buradan, Türk Boğazları ve Süveyş kanalı yolu ile Karadeniz’e, Hint Okyanusu’na ve ardından Pasifik Okyanusu’na geçiş söz konusudur. O halde büyük Atatürk’ün 1937 sonlarında tespit ettiği üzere ana stratejimiz denizcilik stratejisi ve bunun bir türevi olarak da Büyük Akdeniz Birliği tasarımı olmalıdır.

Büyük Atatürk, Kurtuluş Savaşı esnasında verdiği “ordular ilk hedefiniz Akdeniz” emri ile Türkiye’nin birlik hedeflerinin Akdeniz Havzasında şekillenmesi vizyonunu açıklıkla ortaya koymuştu. Bu vizyonun pratikteki ilk uygulamaları da Balkan Paktı (Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan) ve Sadabat Paktı (Türkiye, İran, Irak ve Afganistan) girişimleri şeklinde olmuştur. Böylece günümüzdeki 14 ülke arasında 2 adet birlik tesis edilmiştir. Atatürk’ün, Sovyetler Birliği bünyesindeki Türklerin de bir gün istiklallerine kavuşacağı şeklindeki öngörüsünü eklediğimiz zaman, bizler buradan, Akdeniz havzasını esas alan ve Türkistan coğrafyasını da içine alan bir Büyük Akdeniz Birliği hedefini çıkarabiliriz.

Atatürk’ün “ilk hedef Akdeniz” vizyonunun yorumu günümüzde Büyük Akdeniz Birliği şeklinde gözükmektedir. Burada ayrıca şunu da ilave edebiliriz ki Büyük Atatürk Türklerin, Avrupa Asya ve Afrika kıtalarında egemen devirler sürdüklerini burada da naklettiğimiz şekilde açıklıkla ifade etmiştir. Haritaya baktığımızda da net bir şekilde göreceğimiz üzere Akdeniz havzası bu üç kıta tarafından çevrelenmiştir. Bu şekilde üç kıtanın Akdeniz kıyılarını da içine alacak biçimde bir Büyük Akdeniz Birliği hedefi Akdeniz, Türkiye, Türkistan merkezlerini bünyesinde taşıyarak günümüze uyarlayabileceğimiz bir Atatürk vizyonudur.

Büyük Akdeniz Birliği Önerisi Haritası

AKDENİZ HAVZASI

Balkanlar

  • Arnavutluk
  • Bosna Hersek
  • Bulgaristan
  • Hırvatistan
  • Karadağ
  • Kosova
  • Kuzey Makedonya
  • Macaristan
  • Moldova
  • Romanya
  • Sırbistan
  • Slovenya
  • Yunanistan

 Karadeniz-Hazar Havzası

  •  Azerbaycan
  • Ermenistan
  • Gürcistan
  • Rusya
  • Ukrayna

Kuzey Afrika

  • Cezayir
  • Fas
  • Libya
  • Mısır
  • Sudan
  • Tunus

Güney Avrupa

  • Fransa
  • İtalya
  • İspanya
  • Portekiz

Basra Körfezi

  • İran
  • Irak
  • Katar
  • Pakistan

Doğu Akdeniz

  • Filistin
  • GKRY
  • İsrail
  • KKTC
  • Lübnan
  • Suriye
  • Türkiye
  • Ürdün

TÜRKİSTAN HAVZASI

  •  Kazakistan
  • Kırgızistan
  • Özbekistan
  • Türkmenistan

Beş Deniz‘e kıyıdaş olan ülkeler Büyük Akdeniz Birliği kapsamında değerlendirilmiştir.  Türkiye’nin jeopolitik konumu Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına hâkim bir kaptan köşkü hüviyetindedir. Merkezinde Türkiye’nin yer aldığı Büyük Akdeniz bölgesinde İstanbul’dan en uç noktalar olan Lizbon, Kasablanka ve Bişkek’e uçuş süreleri 5 saattir. Aynı gün içinde gidilip dönülebilecek bir mesafedir söz konusu olan.

Akdeniz havzası civarındaki bölgeler olan Balkanlar-Rumeli, güney Avrupa, kuzey Afrika, batı Asya, Kafkasya, Mezopotamya, Basra Körfezi, Türkistan ülkeleri arasında birlik sayesinde geliştirilecek iktisadi ve kültürel canlılık dinamizmi günümüzde Pasifik Okyanusu ülkelerinin Yeni Akdeniz olarak tanımlanmasını temin eden canlılık sayesinde, menşe bölgesi olan Büyük Akdeniz havzasında da yeniden yaşamaya başlayacaktır.

Birlik bünyesinde düşünülen 44 ülke sayısı, Avrupa Birliği üye sayısı olan 28 ülke düşünüldüğünde daha geniş bir katılımdır. Buradaki sayının yüksek olmasının nedeni Akdeniz havzasında Türklerin 1000 yılı aşkın bir zaman diliminde çok sayıda ülkelerle ilişkiler, karşılıklı kültür ve ticaret alışverişleri biriktirmeleri, geliştirmeleri ve bunun neticesinde oluşan zengin birikim nedeniyledir.

Atatürk’ün geliştirdiği Balkan Paktı ve Sadabat Paktı birliklerinde daha otuzlu yıllarda günümüzdeki 14 ülke bu birliklere üye idiler. Bugünkü AB’nin yarısı olan bir ülke sayısıdır bu. Yine Atatürk’ün birlikler konusunda dile getirdiği ideal burada tekrar anılmalıdır.

Bizim kurmak istediğimiz ünyonun (birliğin)  tarihte geçmiş olan ünyonların (birliklerin) çok fevkinde olmasını isteriz”

O halde özellikle yetersiz kaldığımız ve zayıf olduğumuz Asya pazarlarında bir seferberlik neticesinde elde edeceğimiz pay artışları öncelikli bir hedef olmak gerektir. Dikkat edildiğinde açıklıkla görmekteyiz ki paydaş olarak saydığımız bu üç kıta içerisindeki ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri yer almamaktadır. Fakat ABD, Büyük Orta Doğu Projesi ile ülkemizi kendi böl parçala yönet stratejisinin bir unsuru haline getirmiştir.

Büyük Atatürk’ün bizlere gösterdiği hedef doğrultusunda kıyıdaş olmadığımız Atlantik Okyanusu bloğunun kanat ülkesi olmaktansa, merkezinde yer aldığımız Akdeniz havzasında Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarını birleştirici liderlik vizyonu ile hareket etmek bizlerin önceliği olmak gerekir.

Türkiye’nin dış ilişkiler sözlüğünde, kavramlar arasında “ilk hedef Akdeniz” kavramı gündemden düşmüş ve fakat onun yerine sürekli olarak doğu Akdeniz kavramı kullanılmaktadır. Böylece Akdeniz’in bütünlüğü zihinlerde yitirilmiş olmaktadır. Akdeniz Birliğinin kullanımına ise hiçbir şekilde rastlanmamaktadır. Sözlüğümüzde büyük Orta Doğu kavramı sürekli olarak bir tercüme kavram olarak kullanılmakta iken, büyük Akdeniz kavramı maalesef hiçbir şekilde kullanımda değildir.

Halbuki burada iki parçalı bir büyük Akdeniz hedefimiz içerisinde arka planda var olan olgu Türklerin Türkistan’dan, Horasan’dan çıktıkları sürekli batıya doğru medeniyet yolculuklarında ana hedefin kurucumuz Atatürk tarafından da dile getirildiği üzere Akdeniz olduğu gerçeğidir.

Türk imparatorluğu Rumeli’nde kara savaşları ile ilerlerken, Fatih Sultan Mehmet’ten başlayarak ana hedef, Akdeniz limanları ve civarlarındaki şehirler olmuş, Arnavutluk’un sarp coğrafyasında 25 yıl boyunca Türkler, Akdeniz’e inebilmek için savaşmışlardır. Özellikle kuzey Afrika kıyılarındaki, Adalar Denizindeki, Adriyatik Denizindeki tüm limanlar ve şehirleri egemenlikleri altına almışlardır. Akdeniz hakimiyeti neticesinde elde edilen zengin birikim kültürel olarak da iktisadi olarak da Büyük Akdeniz Birliği’nin en önemli altyapı unsurudur. Günümüzde Türk ihracatçılarının en hızlı ve seri bir şekilde ulaşabildikleri limanlar Akdeniz’in güney, kuzey, doğu yönlerinde sıralanmış limanlar haline gelmiştir.

Atatürk’ün Büyük Akdeniz Havzası’nın alt bölgeleri olan Balkanlar ve Batı Asya’da yeralan günümüzdeki 14 ülke ile uyguladığı birlik girişimlerine karşın Türk siyasetçileri Türkiye’yi Atlantik ötesinin, Akdeniz havzasını parçalama girişimi olan Büyük Orta Doğu Projesinin enstrümanı haline getirmişlerdir.

5 saatlik uçuş mesafesi haritası

Ana pazarların merkezinde 5 saatlik uçuş mesafesindeyiz. Sabah gidip akşam dönebileceğiniz günlük pazarlar. Fas, Sudan, Kazakistan, İngiltere. 5 saatlik uçuşun değiştirilmesindeki pazarların merkeziyiz. 5 saatlik uçuş mesafesi güzergâhı, bu çember içerisinde 70 ülkenin bulunduğu alanlardır. Pusula doğuyu, batıyı, kuzeyi ve güneyi tüm yönleri gösterir. Daire içinde üretken bir çevrim söz konusudur. Türkiye’nin birlik rotası bu daire içerisindeki 44 ülkeyi içine alan Büyük Akdeniz havzasıdır. Türkler, tarihte bu ülkelerden 5 tanesi (Portekiz, İspanya, İtalya, Fransa, Slovenya) hariç diğerlerinin topraklarında egemenlik tesis etmişlerdir.

Lizbon İstanbul uçuş mesafesi: 3233 km
İstanbul Bişkek uçuş mesafesi: 3732 km

Toplam 6965 km

İstanbul-Bişkek: uçuş süresi 5 saat
İstanbul-Kazablanka: uçuş süresi 5 saat
İstanbul-Lizbon: uçuş süresi 5 saat

Havzanın çevrelediği alanlar;

  • 3 kıta (Avrupa, Asya, Afrika)
  • 2 Geçiş kıtası (Avrasya, Afrasya),
  • 5 Deniz (Kara, Ak, Kızıl, Hazar, Basra Körfezi) ve
  • 3 Geçiş Okyanusu (Atlas, Hint, Pasifik)

Havzanın merkezinin dinamik kokpit görünümü küresel ve değişken bir rotayı ortaya koyuyor. Türkiye’nin bu üç kıtanın, dünyadan yaptığı mal alımlarında, ihracat yolu ile edindiği paylara baktığımızda Afrika kıtasının 2022 yılı itibari ile %3.3 pay ile ilk sırada yer aldığını, bunu %1.55 pay ile Avrupa’nın takip ettiğini, Asya’nın ise % 0.65 pay ile  en geride yer aldığını görmekteyiz. (3)

Büyük Akdeniz Havzasında (1997-2019) ziyaret ettiğim ülkeler:

 Balkanlar

  • Bulgaristan
  • Kosova
  • Macaristan
  • Makedonya
  • Romanya
  • Yunanistan

Kuzey Afrika

  • Mısır
  • Tunus

Güney Avrupa

  • Fransa
  • İtalya

Basra Körfezi

  • İran
  • Katar
  • Pakistan

Doğu Akdeniz

  • Lübnan
  • Suriye

İhracatçılık mesleğim gereği 1987-2019 yılları arasındaki 33 yıl boyunca Büyük Akdeniz havzasında yer alan 15 ülkeye iş seyahatlerinde bulunmuştum. Bu ülkeler Balkanlar, Kuzey Afrika, Güney Avrupa, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz alt bölgelerinde bulunmaktaydı. Hong Kong’da bulunduğum beş yıla yakın dönem boyunca da, Akdeniz bölgesine uzaktan bakınca bölgenin hakikaten Uzakdoğu kültürlerinden çok farklı olan kendine özgü bir kültürel bütünlüğü ve ilişkiler ağı olduğunun farkına varmıştım. Bölgenin de aslında iki büyük lider ülkesi söz konusu idi; Türkiye ve İtalya.

İtalyanca nasıl denizcilik terimleri ile ilgili bir Lingua franca (ortak dil) şeklinde geliştiyse, Türkçe de özellikle Balkanlar havzasında, kuzey Afrika’da ve doğu Akdeniz’de yiyecek içecek ve giyim kuşam kültürüne ilişkin Lingua franca bir sözlük oluşturmuştu. Türkçe toplam 19 dile verinti sözcükler kazandırmış ve bunların arasından 13 dil ( Arapça, Arnavutça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, Hırvatça, İtalyanca, Macarca, Romence, Rusça, Sırpça, Urduca, Yunanca)   Büyük Akdeniz Havzası ülkelerinin dilleri idi. (4)

2 Atatürk Referansları

Makalemizde öne sürdüğümüz Büyük Akdeniz Birliği tezimizin temelinde yatan Atatürk tarafından bizzat iddia olarak ortaya konulmuş, geliştirilmiş bir fikriyat ve strateji olduğu gerçeğidir. Tezimize bir çerçeve oluşturmak açısından, Büyük Atatürk’ün burada bahis konusu ettiğimiz temel kavramlarla ilgili kendi sözlerine dayanan referanslarını aşağıda ayrı bir bölüm halinde vermeyi tercih ettik.

  • Akdeniz
  • Asya, Avrupa ve Afrika
  • Asya
  • Avrupa
  • Afrika
  • Balkan Birliği
  • Suriye ve Irak ile Konfederasyon
  • İran
  • Türkistan
  • Rusya
  • Ukrayna

Akdeniz (5) (6)

Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihnî güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri! 1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 449-450)

Gerçekten biz, Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint okyanusu sahillerine yerleşmiş bulunuyoruz; fakat herhangi bir okyanusa çıkmayı göze alamayız. Eylül sonu 1915. http://www.ataturk.de/turk_Kaynakcali_Atatuerk_Guenluegue.pdf

Dördüncü asr-ı hicrîde idi ki, Selçuk Hükûmeti namı altında muazzam bir Türk devleti teşekkül etti. Bu devletin namı altında icrayi faaliyet eden Türkler, bir taraftan Kafkasya‘ya, diğer taraftan cenuba İran ve Irak‘a ve Suriye‘ye ve garba, Anadolu‘ya nüfuz eyledi. Bağdat‘ta oturan hulefa-yi Abbasiye bu Türk devleti muazzamasının daire-i nüfuzuna girmişti. Filhakika bu Türk devleti beşinci asır evasıtında Maveraünnehr ve Harezmi, Şam ve Mısır‘ı ve Anadolu kıtasının çoğunu ve birçok memaliki zapt ile hududunu Kâşgar‘dan ve Seyhun mecrasından Akdeniz‘e ve Bahriahmer ve Bahriumman‘a kadar tevsi etti ve Bağdat‘ta bulunan hulefa‘yi Abbasiye‘yi, yed-i ihtiyar ve idaresine aldı. Bağdat‘ta, aynı merkezde Melikşah namında Türk hâkimiyetini temsil eden bir zatla halife namını taşıyan Muktedibillâh yan-yana oturdular ve akraba oldular. Saltanatın Yıkıldığına Dair Verilen Karar Münasebetiyle 1 Kasım 1922

Sayın Millet Vekilleri, İspanya hâdiseleri dolayısiyle Akdeniz ve Karadeniz‘de alınması gereken tedbirlere, Cumhuriyet Hükûmeti, en geniş bir zihniyetle iştirak etti. Dünyanın her tarafında olduğu gibi, bizi alâkalandıran sahalarda ve bu arada, Akdeniz‘de, sükûn ve istikrarın korunması, bizim yakından ve alâka ile takip ettiğimiz bir mevzudur. Şurasını da memnuniyetle kaydedebilirim ki Şarkî Akdeniz ve Karadeniz sulariyle Balkanlarda ve YakınŞark‘ta, geçen sene işaret ettiğim iyi münasebetler, ayniyle devam etmiştir. Geçen seneden beri, dost ve müttefik devletlerin mühim ricaliyle bizim devlet adamlarımız arasında karşılıklı ziyaretler vukua gelmiş ve bu, dostluklarımızın tezahürüne vesile olmuştur (alkışlar). Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılını Açarken 1 Kasım 1937.

Büyük Elçi Hazretleri; Haşmetli İtalya Kralı Hazretlerinin zatı devletlerini nezdime fevkalâde murahhas ve Büyük Elçi tayin buyurduklarını bildiren mektuplarını memnuniyetle aldım. Selefinizin veda mektubunu da alıyorum. İtalyan milletinin kuvvetli bir nizam ve mütemadi bir sây ve gayretle ihraza muvaffak olduğu mevki, Türk milleti tarafından muhabbetle görülmektedir. Türk milletinin terakki ve inkişafına karşı İtalyan milletinin bildirdiğiniz dostane alâkasından pek mütehassis oldum. Milletlerin itimat edebilecekleri itilâflar, ancak karşılıklı menfaatleri tam biliş ve anlayışla bağlıyanlardır. Türk-İtalyan misakında bu şart vardır. Bu ahitname aynı zamanda iki devletin dürüst ve samimî siyasetlerinden ve sulh mefkuresine karşı besledikleri kuvvetli alâkadan doğmuştur. Bu sebeple, o hem Akdeniz havzasında ve hem de bütün Avrupa’da mühim bir sulh ve müsalemet amilidir. Türkiye ile İtalya arasındaki dostluk münasebetlerinin her iki tarafın görüş ve anlayış birliğiyle mesut neticeler vermesi tabiîdir. İtalya Büyük Elçisi’nin Söylevine Cevap (12. III. 1930). Çankayada yeni İtalyan Büyük Elçisi Baron Aloisi Cenaplarının itimatnamesini takdim merasiminde.

(5) Atatürk’ün Akdeniz ile ilgili daha detaylı sözleri için bkz: https://www.booksonturkey.com/ataturkte-akdeniz/

Asya, Avrupa ve Afrika

Türk milleti, bin yıldan fazla bir zamandır bu topraklarda yaşama hakkına sahiptir. Bu eskiye ait kalıntılarla tespit edilmiştir. Osmanlı Devleti’ne gelince, bu devlet yedi asırdır yaşamaktadır ve muhteşem mazisi ve tarihiyle övünebilir. Biz, kudreti ve haşmeti bütün dünyada, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında tanınan bir milletiz. Cengâverlerimiz ve ticaret gemilerimiz okyanusları aşmışlar ve bayrağımızı Hindistan’a kadar götürmüşlerdir. Kabiliyetlerimiz, bir zamanlar sahip olduğumuz ve bütün dünyaca bilinen hâkimiyetimizle ispat edilmiştir. Fakat son yüzyıl boyunca Avrupa kuvvetlerinin hükûmet merkezimizdeki entrikaları ve bu entrikaların neticesinde bağımsızlığımıza müdahaleleri, iktisadî hayatımızı engelledikleri kayıtlar, yüzyıllarca bir arada kardeşçe yaşadığımız Müslüman olmayan unsurlarla aramızda ektikleri ihtilâf tohumları ve bu durumlara ilâveten hükûmetlerimizin zayıflığı ve bunun neticesi olan kötü idare, çağdaş seviyede gelişme ve refah yolunda ilerlememize engel teşkil etti. Bugün içinde bulunduğumuz acı durum, hiçbir zaman bizim esastan ehliyetsizliğimizi veya çağdaş medeniyete uyamadığımızı ifade etmez. Bu, tamamen yukarıda sayılan birbirine zıt sebepler yüzünden hasıl olmuştur. 1919  (7)

Türk Milleti Asya‘nın garbında ve Avrupa‘nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış, büyük bir yurtta yaşar. Onun adına ‘Türkeli’ derler. Türk yurdu daha çok büyüktür. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir kıt’a yoktur.

Bütün dünyada, Asya, Avrupa ve Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikalarıyla malumdur. Fakat bugünkü Türk Milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü Türk, derin ve şanlı geçmişin, büyük kudretli atalarının mukaddes miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden, o mirasları, şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla zenginleştireceğinden emindir…” (8)

  Asya

“Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakıyorum…Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Onların (Şark Milletlerinin) yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır.” (Mustafa Kemal Atatürk, 1933)

                                                            Avrupa      

“Yüzyıllardan beri düşmanlarımız Avrupa toplulukları arasında  Türklere karşı düşmanlık fikirleri yaymışlardır. Batılıların zihinlerine yerleşen  bu fikirler özel bir zihniyet oluşturmuştur. Her şeye ve tüm olaylara karşın bu zihniyet hala vardır. Avrupa’da Türk hala her türlü gelişmeye düşman, manevi ve fikri yönden gelişmeye ye elverişsiz insane sanılmaktadır… Bizi aşağı olmaya mahkum sayan Avrupa bununla yetinmemiş yıkılışımızı hızlandırmak için ne gerekiyorsa onu yapmıştır. ” (Mustafa Kemal Atatürk 27.09.1923) 

 Afrika      

Efendiler! Dünyadaki hâdisei ahirenin, Harbi Umuminin intibahı yalnız Rusya‘da, Türkiye‘de değildir. Bütün beşeriyetin zihniyetinde mühim intibalar hasıl eylemiştir. Gerçi bu intibaatı hisseden milletlerin başında hâlâ mevcut müstebit dimağlar istibdatlarını kuvvetleriyle yaşatmak için çabalıyor. Fakat az zaman zarfında bütün dünya hakkın ne tarafta olduğunu teslim edecek ve heyeti içtimaiyeler birer kitlei âliyei beşeriye haline inkılâp edeceklerdir. İşte o zaman milletlerin bütün gayesini insaniyet ve muhabbeti mütekabile teşkil edecektir. Bu harekâtı dimağiyenin kuvvetli eserlerine, Asya‘da tesadüf ettiğimiz gibi, Frunse Yoldaşın dediği gibi, Afrika‘da da aynı hareketi fikriyenin mevcut olduğunu görürüz. Bizzat, bir sene devam eden bir muharebe esnasında Afrika‘da o mücahedeyi yapan insanlar içinde bulundum. Onlara yakından temasım, fikirlerine derin vukufum vardır. Afrika insanları belki hürriyeti şahsiyelerini daha evvel idrak etmişlerdi. Fırsat bulamadılar.

Müstevliler ve onların mütecaviz orduları kendilerini hiçbir vakit tazyikten hâli kalmadı. Fakat bu tazyik ne kadar kuvvetli olursa olsun bu büyük fikir hareketine karşı duramıyacaktır. İnsanlığa müteveccih fikir hareketi ergeç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün mahv ve nâbut edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir haleti içtimaiyeye mazhar olacaktır. Bizim milletlerimiz o zaman, bu gayeye vasıl olan milletler arasındaki tekaddümiyle cidden iftihar edecektir. Bugün aralarında tecanüs bulunduğunu gördüğümüz devletler mazlumları daha sıkı zinciri esarette bulundurmak ve bu suretle onların emeklerinden ettikleri istifadelerle zevklerini tatmin eylemek için aralarında bir çok muahedeler yapmışlardır. Fakat bu muahedeler, kıymeti olmayan birer kâğıt parçasından başka bir şey değildir. Hakka tecavüzü tazammun eden kâğıtların azimkâr milletlerin üzerinde hiç bir tesiri olmıyacaktır.

Milletlerimiz ancak bunları parçalamakla saadeti beşeriyenin kabil olacağına iman etmişlerdir. Bu, kendileri için bir saadettir. Frunse Yoldaşımıza gerek akdettiği ahitnameden dolayı ve gerek milletinin hakkımızda mütehalli bulunduğu hissiyatı uhuvvetkâraneyi samimî, vicdanî, açık bir ifade ile beyan etmiş olduğundan dolayı çok teşekkür ederim ve bütün Türkiye halkının dahi derin ve samimî muhabbetini, hiç bir hâdisenin tebdil edemiyeceği itimadı mütekabilini kendi milletine de isal etmesini sureti mahsusada rica ederim. Türkiye-Ukrayna ahitnamesiyle iki memleket arasında takviye edilmiş olan muhabbet daimîdir. Bunun devamı yalnız iki memleket için değil, bütün mazlum milletler için pek hayırlı neticeler verecektir.

Diğer sufera arkadaşlarımızın dahi bu sofrada bulunduklarını görmekle mesrurum. Kendilerine takdimi teşekkürat ederim. (9)

                                                   Balkan Birliği

“Bir Balkan Birliği’ne lüzum vardır. Beni bırakınız, partinin (CHP) lideri olarak Balkanlar’da bir geziye çıkayım. Balkan devlet adamları ile bir konuşayım ve efkarıumumiyeyi (kamuoyunu) hazırlıyayım. Bir Balkan Birliği kurmalıyız. Dünyanın ufuklarında kara bulutlar görüyorum. Balkan Birliği kurulabilirse, bir Avrupa Birliğine yol açılır. Batı devletlerinin de ergeç birleşmesine zorunluk doğar. Balkan Birliği ekonomik, kültürel, politik ve askeri bir birlik olmalıdır. Hudut olmayacaktır. Her millet, demokrasi esaslarına göre kendi milli varlığını muhafaza edecektir. Bir tek devlet, bir tek ordu. Her milletin mebuslarından kurulu bir Millet Meclisi. Sıra ile iki veya dört senede bir milletten bir Cumhurbaşkanı seçilir.” (1932 ) (10)

                                  Suriye ve Irak ile Konfederasyon

“Suriye halkı ve Irak halkı yani Arabistan 1914 tarihinden evvel aynı hudut dahilinde bulunduğumuz zamanlarda cümlemizce malumdu. Her halde Suriyeliler her hangi bir devleti ecnebiye ile münasebetinin kendileri için binnetice esaret olacağına kani oldular. Bundan dolayı bize teveccüh ettiler. Bizim bilmukabele gösterdiğimiz şekil şundan ibaret idi. Dedik ki, artık hududu millimiz dahilinde bulunan menabii insaniyeyi (insan kaynakları) ve menafii umumiyeyi (genel çıkarları) hududumuzun haricinde israf etmek istemeyiz. Fakat ittihat, kuvvet teşkil edeceğinden bütün alemi islamın manen olduğu gibi maddeten de müttefik ve müttehit olmasını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki bizim kendi hududumuz dahilinde müstakil olduğumuz gibi, Suriyeliler de hududu dahilinde ve hakimiyeti milliye esasına göre müstenit olmak üzere serbest ve müstakil olabilirler. Bizimle itilaf veya ittifakın fevkinde bir şekil ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden biriyle irtibat peyda edebiliriz.

Irak İngilizlerin muamelatı ahali-i islamiyeyi fevkalade dilgir etmiş oldu. Biz, kendilerine temas aramadan evvel onlar bizimle temas aradı ve alelitlak eskisi gibi Osmanlı memleketinin cüz’ü olmayı kabul ettiler. Fakat biz onlara karşı Suriyelilere söylediğimiz noktai nazarı söylemekten başka bir şey yapmadık. Ettiğimiz kendi dahilinizde kendi kuvanızla kendi mevcudiyetinizle müstakil bir Devlet olunuz. Biz, her şeyden evvel istiklalimizin teminine çalışıyoruz. Ondan sonra birleşmemiz için hiç bir mani kalmaz ve Musul havalisinde Bağdat’ta ve sair bir çok yerlerde… bu gün dahi eşkali zahiriyesi ne olursa olsun gerek Iraklıların ve gerek Suriyelilerin bu iki mıntıkadaki dindaşlarımızın kalpleri bizimle beraberdir. Eğer bundan sonra esbabına tevessül edilirse bunlardan azami istifade etmek mümkündür…” (Mustafa Kemal Atatürk) (11)

                                                        İran

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri geçmişin anlamsız kör döğüşlerini bilir, onu hiçbir biçimde ve nedenle yinelemek istemez. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri özellikle yeni tarihi belgelerle inandığı İranlıların düzenli, disiplinli, güçlü bir devlet olmasını diler.

Bugün İran devletinin başında bulunan Rıza Şah Hazretlerinin bu gerçeği bilenlerin başında bulunduğuna inanıyorum. Ortak sınırlarda görülen olaylar beni Rıza Han hakkında hiçbir zaman kuşkuya düşürecek nitelikte değildir. Zira, Pehlevi Hazretlerinin bu tür sorunların ortak çabalarımızla ortadan kaldırılacağına, bu amaçla güçlerimizi birleştireceğimize içtenlikle inandığını, bu konudaki fikirlerini dostluk eseri olarak söylediğini anımsıyorum. Bu durumda Tahran’daki göreviniz Türk ve İran dostluğunun, zaten var olan yüksek ve sağlam temelleri üzerine yüce bir akrabalık binası kuracaktır. (12)

                                                      Türkistan

“Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez; tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir; bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, yani dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli.” (Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1933) (13)

                                                        Rusya

Muhterem Efendiler, Dostluğumuzun kuvvetlendirilmesi maksadıyla Aralof Cenaplarının çektikleri ziyafette hazır bulunmaktan hissettiğim sevinç pek büyüktür. Aralof Yoldaş, dostumuz Rus Şuralar Hükümeti’nin kıymetli temsilcisi olmak münasebetiyle hepimiz tarafından zaten büyük bir hürmet ve muhabbete layıktırlar. Fakat Aralof Yoldaş, pek sevimli ve cana yakın şahsiyetiyle kalplerimizde özel bir mevki dahi kazanmıştır. Malumu alileridir ki, ekseriya şahısların karşılıklı muhabbetleri bunların mensup oldukları toplumlar arasındaki dostluğun, muhabbetin yükselmesine yardım eder. Aralof Yoldaş’ın bu husustaki yüksek vazifelerinde muvaffak olacaklarına emniyetim vardır.

Efendiler, bugünkü Rus heyetini teşkil eden insanlar bundan beş sene evvel büyük bir inkılap vücuda getirdiler. Bu inkılabın hedefi emperyalizm ve kapitalizm isim ve sıfatı altında toplanmış zalim, zararlı mevcudiyetlere karşı mücadele etmekti. Bütün mazlum insanlık, isimlerini ve sıfatlarını huzurunuzda saydığım, bugün mahiyetleri tamamıyla anlaşılan mevcudiyetlerinden şikayetçi idiler. Kalplerinde bunlara karşı derin ve şiddetli bir nefret hissi, bir kıyam arzusu duyuyorlardı. Fakat efendiler, her işin başlangıcı müşküldür.

Bu başlangıcı getirmeye muvaffak olanlar takdire değerdirler. Rus inkılapçıları bu başlangıca girişmekle insanlık arasında mukaddes bir nam bıraktılar. Bu inkılap bütün masum ve mazlum insanların nazarı dikkat ve basiretini açtı. Çünkü onlara zulümden, ihtirastan kurtulmak için Rusya yol göstermişti. Ruslar Çarlık zamanında Rusya sınırları dahilinde esaret zinciri altında inlemekte olan kavimlere doğrudan doğruya arzu ettikleri hürriyeti, hukuku, bağımsızlığı bahşetti. Bu hürriyeti, hukuku, bağımsızlığı riayete değer buldu. Gün geçtikçe Rusların bu samimiyeti gelişmekte olduğunda şüphe yoktur.

Bundan üç sene evvel Türkiya halkı da kıyam ve isyana lüzum ve mecburiyet hissetti. Bu millet dahi mevcudiyetinin, bağımsızlığının istilacılar tarafından tecavüze uğradığını görmüştü. Şimdi itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, bu kıyam ve bu isyan vuku bulduğu dakikada biz, Rusya’da olduğu gibi emperyalizm ve kapitalizmin manasını düşünmemiştik. Yalnız, mevcudiyetimizi tehdit eden kuvvetleri idrak ediyorduk.

Vaziyet geliştikten sonra bizi de tehdit eden kuvvetlerin, Rusya’daki inkılaba sebebiyet veren mevcudiyetler olduğu anlaşıldı. Hakikaten Türkiya halkının karşısında emperyalistler, kapitalistler… mevcudiyetini, bağımsızlığını imhaya kalkışan istilacılar mevki almışlardı. Türkiya ile Rusya’nın kıyam hedefi aynı olarak tecelli edince tabiatıyla iki memleket arasında kuvvetli temas ve muhabbet husule geldi. Tabii sebeplerin tesiri altında vücut bulan birleşmelerin sarsılmaz olduğu şüphesizdir. Türkiya-Rusya arasındaki bu samimi birleşmeler ile beraber Asya’nın mühim anasırından bulunan Afganistan, Azerbaycan, Buhara gibi hükümetlerin hemhal ve hemfikir bulunmalarını ehemmiyetle zikretmek isterim.
Doğu’daki dostlarımızla bağlarımız alemi aldatmak ve kendi lehimize neticeler elde etmek gayesine yönelik değildir. Sırf haklarımızı, bağımsızlıklarımızı korumak içindir.

Zaman geçtikte mevcut bağların şekilleneceği ve yükseleceği de şüphesizdir. Efendiler, istilacı, mütecaviz olan devletler de milletlerin mevcudiyetlerini, meşru haklarını tanıyacaklarını ilan etmişlerdi. Hadiseler gösterdi ki, bu ilan ve ifadede katiyen yalancıdırlar. İstilacı, mütecaviz, saldırgan olan devletler yerküreyi kendilerinin malikanesi kabul etmekte ve insanlığı kendi hırslarını tatmin için çalışmaya mahkum esirler saymaktadırlar. Bunlardaki bu garip zihniyet, garip olduğu kadar da gülünçtür.

Onlar ilan ettikleri insani ve adaletkarane esasları, kabule değer gördükleri için değil, senelerden beri tahakküm zinciri altında tuttukları insanlık kütlesini büsbütün silahlarından tecrit etmek ve daha kolay esaret altında tutmaya devam etmek için bir aldatma vasıtası kabul etmektedirler. Buna diğer bir saik daha vardır: Birbirlerini aldatarak biri diğerinden fazla menfaat koparmak … Hilekarlıkta yekdiğeriyle müsabaka etmektedirler. Neticede dünya iki zümreye ayrılmaktadır. Birisi Doğu; ki kendi mevcudiyetini, insanlığını, bağımsızlığını idrak etmiştir; bu şuurla el ele vermiştir.

Diğer bir zümre daha var ki, bunlar sırf kendi hırslarım tatmin için çalışmaktadır. Fakat bunların gayesi insaniyetin, beşeriyetin iyiliğine yönelik olmadığı gibi, bilakis zulüm, baskı olduğu için, onları lanetle yad etmekte kendimizi haklı görürüz. Efendiler, bu zümre kudret ve kuvvet mevkiinde bulundukça bunların mazlumlara merhamet ve şefkat göstermelerine imkan yoktur. Böyle bir şeye inanmak büyük bir gaflettir. Bu kuvvetleri maddi, manevi silahlarından tecrit edeceğimiz zaman ancak böyle bir hareket beklenebilir. Bu noktadan bize düşen hareket tarzını ifade edebilmek için Arkadaş Troçki’nin emirnamesi metninden istifade edeceğim.

Troçki, emperyalistlerin teşebbüslerindeki sahte riyayı keşif ve buna karşı alınması lazım tedbirleri emirnamesinde zikretmektedir. Troçki, ordusuna hitaben “Rusya Şuralar Hükümeti’nin vaziyetini, bağımsızlığını temin için yegane çare Kızılorduların şuuri dayanışmasıdır” diyor. Ben bu cümleye şunları ilave ediyorum: Zararlı ve zehirli beyinlerden meydana gelerek bize musallat olan zümreye karşı yalnız Rusya’da değil, doğuyu batıdan ayıran ve ta kuzeyden güneye kadar uzanan müşterek bir cephe vardır. Bu cephede müdafaalarda bulunabilmek, yekdiğeriyle hemdert olmuş milletlerin hakiki, samimi dayanışması ile mümkün olacaktır. Bu dayanışma bugün aramızda tabii bir surette mevcuttur. Fakat bu dayanışmaya dahil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikriyle mütehassis ve donanmış bulunması lazımdır.

Dolayısıyla hepimiz ayrı ayrı kuvvetler ve idari bağımsızlığımızı temin etmiş bulunmak mecburiyetindeyiz. Batı ancak bu kuvvet karşısında silahını teslime mecbur kalacak ve bu gayri insani muamelelerine, zulüm ve zorbalığına nihayet verecektir. Bunun husule gelmesi çok zamana bağlı değildir. Karşılıkla itimat, samimiyet ve muhabbeti muhafazada devam ettikçe kat olunacak mesafe azalacaktır.

Aralof Yoldaş, kadehindeki suyun safiyetini misal alarak iki millet arasındaki muhabbet ve samimiyetin bunun kadar saf olduğunu beyan etti. Ben de aynı misali başka bir tarzda ifade edeceğim: Bu kadehteki su hidrojen ile oksijenin birleşmesi neticesidir. Dolayısıyla bağımız bu unsurların birliği derecesinde sıkı olmalıdır. Aralof Yoldaş’ın yanında geçirdiğim bu samimi gece, en kıymetli hatıralarım arasına dahil olacaktır. Kendilerine teşekkür ederim. Dostluğumuzun nişanesi olmak üzere elimi arkadaşlarım namına ve sefir kardeşlerimin müsaadesiyle kendilerine takdim ediyorum. (Şiddetli alkışlar). Aralof Yoldaş’ın Nutkuna Cevap (3 Mart 1922) (14)

                                                         Ukrayna

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Ukrayna İçtimai Şura Cumhuriyeti’nin Türkiye Olağanüstü Elçisi Firunze Hazretlerinin bağımsızlık tarihimizde başlı başına bir iz bırakacak olan beyanlarını dinlemekle mutlu oldu.

Meclis üyeleri bu ifadeleri büyük bir zevk ve takdirle dinleyerek beyanatın hemen her cümlesini içten alkışladı. Bu olay, bugün enkazı üzerine ulusların yazgılarına doğrudan doğruya egemen olmaları düsturunu yerleştirmekte olduğumuz emperyalist hükümetlerin yönetimi sırasında yalan ve ikiyüzlülükle karışık ve samimiyetten sonsuza kadar uzaklaşmış olarak yapılan yapmacık gösterilere benzemeyen ve iki dost ülkenin karşılıklı derin samimiyetine kanıt oluşturan bir manzara içinde cereyan etmiş,

Meclis’te hazır bulunan tüm üyeleri derin bir biçimde duygulandırmıştır. Ukrayna Cumhuriyeti Hükümetinin bizimle bir barış antlaşması yapmak ve aramızdaki siyasi, iktisadi ve başka ilişkileri tespit ve daha da takviye etmek üzere en önemli ve yetişkin bir siyaset adamı olan, Kızıl Ordunun en değerli ve kahraman komutanlarından, halen Ukrayna orduları Başkomutanı bulunan birini böyle bir zamanda bize göndermesi, özellikle bu kararı Sakarya Muharebesi arifesinde düşmanlarımızın kesin çöküşümüzün yakın olduğunu dünyaya ilan ettikleri bir zamanda bize bildirmesi bugünkü ilişkilerimizde en önemli olan vefa ve samimiyetin en kuvvetli bir kanıtı sayılmış, Millet Meclisi’nce teşekküre değer görülmüştür.

Elçi Hazretlerinin baştan sona değerli beyanları, arasındaki fırsat düşkünü düşmanımız Yunanistan’ın ülkemizin işgal altındaki yerlerinde en vahşi biçimde uyguladığı, nefret verici cinayetleriyle ilgili kısımları bu konudaki derin acılarımızı hafifleten bir teselli yerine geçmiştir. Bağımsızlık mücadelemizde bizim için büyük bir kuvvet kaynağı olan bu değerli tesanüdün yüce amacımıza ulaşabilmemiz için en açık bir destek olduğunu tekrarlar, bu vesileyle Türkiyelinin tek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin selam ve sevgilerini arz ederim. (15)

Kaynaklar:

(1) Şair-Düşünür. 40 yıllık ihracat profesyoneli. 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor. Fikir ile yatıp, şiir ile kalkmayı şiar edinmiş. İletişim: [email protected]

(2) Türkiye, Afganistan, İran, Irak arasındaki antlaşma

(3) https://www.trademap.org/

(4) Profesör Dr. Günay Karaağaç Türkçe Verintiler Sözlüğü. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara 2021

(5) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi. Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri. Hazırlayan: Prof. Dr. Utkan Kocatürk 1999 https://pasinler13martorta.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/25/12/712717/dosyalar/2018_11/16090608_atatYrkYn_fikir_ve_dYYYnceleri-converted.pdf

Kaynakçalı Atatürk Günlüğü http://www.ataturk.de/turk_Kaynakcali_Atatuerk_Guenluegue.pdf

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III (Açıklamalı Dizin İle) 2006 https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/S%C3%96YLEV-ORJ%C4%B0NAL.pdf

(6) Atatürk’ün Akdeniz ile ilgili daha detaylı sözleri için bkz: https://www.booksonturkey.com/ataturkte-akdeniz/

(7) Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 83-84

(8) (Atatürk, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1980, s. 537-538). https://www.ataturkanlatiyor.com/search.php?search=Afrika&sozler=on&sene=0000

(9) Hakimiyeti Milliye: 4 Ocak 1922

(10) Atatürk Ansiklopedisi, May Yayınları, C.1 s.166-167

(11) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/744686

(12) https://www.turtep.edu.tr/index.php?sayfa=ataturk_ongorusu

(13) https://www.academia.edu/en/95296836/Atat%C3%BCrk%C3%BCn_B%C3%BCt%C3%BCn_Eserleri_12_Cilt_1921_1922_2_Bas%C4%B1m_2005_

(14) TBMM Başkanı, Başkomutan Mustafa Kemal.  Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: c. IV. s. 422-423/20.12.1921/Ukrayna Elçisi Firunze’nin Meclis’te okunan beyanı hakkında.

(15) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: c.VI. s.213. Hüsrev Gerede’nin büyükelçi olarak İran’a gidişi dolayısıyla.

 


Subscribe For Latest Updates
And get notified every monday at 8:00 am in your mailbox
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular