Merhabalar, sevgiler, merhabalar. Düşünce kaderdir dersiniz. Düşünce nasıl kader olabiliyor hocam? Evet. Dün bununla ilgili birkaç tane vecize de paylaşmıştınız. Hepsi birbirinden güzel ve muhteşemdi. Onlarla da ilgili bizi biraz aydınlatır mısınız?
Tabii. Newton’dan sonra 1900 yılların başlarında kuantum fiziği devreye girince algı yönetimi de değişti. Kainat, madde, hayat kavramları da değişti. Yani madde denen şey nedir? Maddeyi anlama çalışmaları, madde hakkındaki görüşlerimiz değişti. Evet. , Hazelberg, Newton’dan sonra Hazelberg, Tesla, Einstein, Bohr, Şrödinger bilimsel çalışmalar, tabii bu arada , felsefi düşünceler de kainata bakış açımızı değiştirdi. Kader anlayışımızı da değiştirdi bir anlamda, tabii bunun felsefi boyutu ayrıdır. Fizik boyutu, astrobiyolojik, astrofizik, kuantum fiziği boyutu ile birlikte değerlendirdiğimiz zaman maddenin sıkıştırılmış frekans olduğunu görüyoruz. Madde sıkıştırılmış frekansıdır.
O nedenle bu açıdan baktığımızda enerji, elektrik, frekans, titreşim, rezonans kavramları üzerinde durmak gerekiyor. Şimdi eğer madde sıkıştırılmış frekans ise ve insan kendi kaderini kendi tayin ediyor ise olaylara bu çerçeveden bakarsak insan kendi kaderini kendisinin tayin ettiğini fizik kuralları, daha doğrusu kuantum fiziği kuralları çerçevesinde atom, atom altı seviyede leptonlar, kuarklar, bozonlar, bütün bunlar frekans olduğunu, titreşim ve frekans yayınladıklarını bildiğimiz için ve elektriğin olduğu her yerde de bir elektromanyetik alan olduğunu bulunduğu her yerde de bir elektromanyetik alan olduğunu bildiğimizden dolayı farklı bir boyutta değerlendirmek gerekiyor. Evet hocam. Yani istikbali de güne bakarak bir anlamda fark etmek mümkün oluyor. Çünkü normalde gözle bakar ama rezonansla görürüz. Yazmıştır hocam. Evet. Gözle bakarız ama rezonansla görürüz. Çünkü kaderimizi oluşturan da düşüncelerdir. Düşünceler de bir anlamda elektromanyetik alanın oluşturduğu etkileşim sonucu ortaya çıkar. Çünkü beyin nöronlar şuur, bilinç, zihin elektromanyetik alan titreşim yayarlar. Nöronlar arasındaki elektrokimyasal elektrofizyolojik iletişim bir elektromanyetik alan oluşturur.
Böyle mi haberleşirler hocam? Evet. Böyle haberleşirler ama bunu çevre boyutunda dikkate aldığımız zamanda felsefi boyutta bazen kalp dendiği fakat benim düşünceme göre bunun gönül duyguların oluşturduğu gönül kavramıyla beraber özdeşleştirmek gerekiyor. Çünkü bu elektromanyetik titreşimler frekanslar, rezonanslar duygular daha doğrusu rezonans duyguları, duygular gönlü, gönül de elektromanyetik bir alanı oluşturur, meydana getirir. Çünkü titreşimler elektriğin oluşturduğu titreşimler istikbaldeki hadiseleri çağırır, davet eder. Zira istikbali düşünebilmekten ziyade her an istikbali hissedebiliyorsan kendini onun içerisinde yaşatabiliyorsan gerçeklik ortaya çıkar. Çünkü istikbal ne dediğinden ziyade hissettiğine kulak verilir. Kainat da öyledir. Çünkü kainatın da bir elektromanyetik alan barkodu vardır. Gönlünün de duyguların da elektromanyetik alan barkodu vardır. Eğer bu alan barkodları birbiriyle özdeşleşirse Örtüşürse kainatın barkodu ile bizim kendi barkodumuz örtüşürse yani rezonansa geçerse, o zaman siz geleceği de yaşayabilirsiniz. Geleceği çağırabilirsiniz, çağrıştırabilirsiniz. Çünkü herkes titreştiği oranda yaşar.
Müthiş. Herkes?
Herkes titreştiği oranda yaşar. Titreştiğini yaşar. Çünkü nasıl ki bir sazın, bir kemanın, bir udun telleri, iki teli aynı frekansta titreşirse rezonansa, senkronizasyona geçer. Eğer bizim duygularımızın oluşturduğu gönül elektromanyetik alan barkodumuzun kainatın elektromanyetik barkodu ile beraber örtüştüğü takdirde siz istikbali çağrıştırabilirsiniz. Çünkü kainatın kulağı sizin bu duyguların oluşturduğu gönül elektromanyetik alan barkoduna kulak verir. Onu düşünür. Onu bekler. O rezonansa geçtiği an senkronizasyon başlar.
Ne demektir senkronizasyon?
Başlar, örtüşür. Bu olayı yaşarsınız. Çünkü gerçekte bu frekans temelidir. çünkü zaten maddenin de sıkışmış frekanslardan meydana geldiğini söylemiştik. Zaten frekansın gücü de duygunun yoğunluğuna ve kişinin, şahsın konsantrasyonuna göre değişir. Yani sizin o elektromanyetik alanın alan barkodunun frekansın, elektromanyetik alanın frekansın gücü duygu yoğunluğunuzun gücüyle, frekansıyla, konsantrasyonuyla doğru orantılıdır. Siz ne kadar elektromanyetik alanınızı, duygusal yoğunluğunuzu güçlendirirseniz o kadar frekansınız, elektromanyetik alan barkodunuz o kadar güçlü etki yaratır. Yani sizin mesela bunu HeartMath diye bir enstitü var. HeartMath enstitüsü.
Orada yapılan çalışmalarda duygular ölçülüyor. Mesela sevgi, aşk, heyecan, mutluluk, korku, kuşku, öfke, bütün bunlar ölçülüyor. Mesela korkunun titreşimleri ölçülüyor. Evet, titreşimleri. Mesela 20, korkunun 20’dir mesela. Öfkenin 30’dur. ama mesela diyelim aydınlanmanın 700’dür. 20 30 700. 700 mesela. Mutluluğun mesela 500’dür. Yani siz ne kadar titreşim miktarı güçlü ise sizin elektromanyetik alanınızın barkodunun gücü o kadar fazla olur. Yani frekansın gücü ona bağlıdır.
O bakımdan niye şükrediyorsun? Şükür bir yerde yani teşekkür etmek, şükretmek, mutlu olmak, huzurlu olmak sizin elektromanyetik alanınızın barkodunun frekansını yükseltir. Yükseltir. Tabii o zaman öyle 500’ler 700’ler yüksek yani siz siz niye yani düşündüğünüz başınıza gelir. Eğer siz düşük frekanslarla beraber kötü şeyleri düşünürseniz, korku, kuşku, öfke düşünürseniz bu sefer onlar o olaylar sizi çünkü olaylar olmuş bitmiştir. Çünkü kainatta her ne olmuş olan ve olacak olan her şey olmuş bitmiştir. Yani biz bunu İslam felsefesinde de vardır bu.
Mesela Allah yaratmaya devam etmekte midir yoksa her şeyi yaratmış, bitirmiş midir? Mesela Kur’an’a göre baktığımız zaman da işte nemin suresinin 75. ayeti olsun, Yasin’de de vardır bu. Bazı ayetlerde de vardır. Benim kanaatime göre yani benim yorumum her şey olmuş bitmiştir. Yani her şey, her hadise kainatta vardır. Olmuş olan, olmakta olan ve olacak olanların hepsi kainatta vardır. Her birinin de farklı bir elektromanyetik alan barkodu vardır. O elektromanyetik alan barkodu sizin aklınızdaki, beyninizdeki, fikrinizdeki, gönlünüzdeki, duygularınızdaki alan elektromanyetik alan barkoduyla beraber uyuştuğu takdirde o olayı çağırmış olursunuz.
Biz seçiyoruz o zaman? Biz hazırlıyoruz. Evet, zaten İsra suresinin 13. ayetinde de bahseder. Biz kaderinizi omuzlarınıza yükledik. Tabii şu var. Eğer siz bilinç dışı bilinç dışı bir hadiseyi bilinçli yapmazsanız buna kader diyorsunuz. Oysa ki kendi elinizde bu. Biz sizin kaderinizi omuzlarınıza yükledik diyor ayeti kerime İsra suresinde. O bakımdan zaten kainat da kainatın enerjisi, titreşim, frekans ve rezonansımıza göre senkronize olur ve davranır. Yani kainatın davranışı, hadiseleri ortaya koyması bizim enerjimize, titreşimimize, frekansımıza ve rezonansımıza göre senkronize olur ve davranır.
Zaten mesela Dekart’ın bir görüşü vardır. Tanrı kainatı yarattı, bir saat gibi kurdu, kendi haline bıraktı. Yani bu bir görüş yani bu çok doğal bir ben de aynı kanaatteyim. Yani hadiseler olmuş bitmiştir. Biz ondan seçiyoruzdur. Kendi elektromanyetik frekansımıza göre seçiyoruzdur. O bakımdan, ıı, yani biz eğer elektromanyetik alanımızı, ıı, güçlü frekanslarla, elektromanyetik alan barkodu ile beraber güçlendirir, frekansımızı yükseltirsek, bu olayı çağırmış oluruz. Yani var olan olayı çağırmış oluruz. Çünkü zaten ama onu o duygu yoğunluğunu yaşamak lazım. Yani, ıı, olmasını arzu ettiğinizi, olmuş gibi hissetmelisiniz.
Hocam ancak daha söyler misiniz? Yani, olması arzulanan, evet. olmasını arzu ettiğinizi, olması arzulanan şeyi olmuş gibi hissetmelisiniz ve o oranda tecelli eder. O ne kadar kuvvetli yaparsak da, olması, olması arzulanan, olmuş gibi hissedildiği takdirde, o oranda tecelli eder. Yani o duyguyu yaşayacaksınız. Gönlünüzde onun, yani bütün benliğinizle onu yaşayacaksınız. Bütün frekanslarla inanacaksınız.
Efendim? İnanacaksınız. Tabii inanmak tabii bir de bir de istemek var. İstemek eksikliktir. Yani sende olmayanı istiyorsun. O da bir anlamda eksikliktir. Onun için kötü şeylerden bahsetmeyeceksin. Hep iyi şeylerden bahsedeceksin. Yani iyi şeyleri arzulasan, olmasını, ıı, istediğin, ıı, şeyleri arzulamak istiyorsan, ıı, onları olmuş gibi, o olayı içindeymişsin gibi eğer hisseder, yaşar, duygu yüklenirsen, o o oranda tecelli eder. Bu bakımdan, ıı, zihin ve gönül senkronize olunca, zihin ve gönül senkronize olunca kainat da seninle rezonansa geçer. Zaten beyin, zihin, şuur, ıı, ve düşüncenin, ıı, elektromanyetik alanından 5000 kat daha fazladır duyguların ve gönlün oluşturduğu elektromanyetik alanın gücü. O kadar fazla, evet, 5000 kat daha fazladır. O bakımdan, ıı, zihin gönülle senkronize olacak. Iı, senkronize olunca da kainat seninle rezonansa geçer. Senkronize olur, rezonansa geçer. Olmak istenen, olmasını istenen şey, ıı, bir anlamda tecelli eder. Kainat senin bu senkronizasyonla birlikte senin duygularına kulak verir. Yani duygunun yoğunluğu frekansın gücüne bağlıdır. Duygunun yoğunluğu, yoğunluğunu frekansın gücü belirler.
Evet, frekansın gücü yani duygunun yoğunluğu ne kadar, kuvvetli gibi değil mi hocam? Kuvvetli. Frekansın gücü ne kadar fazla ise, yani elektrikleşmeler, elektromanyetik alanın, ıı, ıı, ne kadar gücü fazla ise, duygunun yoğunluğu da o kadar fazla olur. Yani Duyguların kadar fazla ise senin kainattaki var olan hadiselerin senkronizasyonu o denli güçlü olur. Yani ne demek? Duyguların yoğunluğu frekansın gücünü, frekansın gücünü belirler. Yani duyguların yoğunluğu frekansın gücünü belirler. Bu bakımdan buna dikkat etmek lazım. gönül işte gönül diyoruz biz buna. İşte bazen kalp diyorlar. Hani iman derler ya kalben iman. Aslında gönül imandır. Yoksa şu bahsettiğimiz kalp değildir. Yani gönül hissiyat, hissiyatı ile gönül hissiyatı ile beynin ve zihnin ürettiği elektromanyetik alandan bu bahsettim ya. Gönül hissiyatı ile beyin ve zihnin, bilincin, şuurun oluşturduğu, ürettiği elektromanyetik alandan 5000 kat daha güçlü bir enerji yayar ve çevresini etkiler. Yani senin gönlün o gönül duyguları ile beraber o oluşturduğu o elektromanyetik alan o beynin, zihnin, şuurun oluşturduğu elektromanyetik alandan 500 kat daha güçlüdür. Ve daha fazla enerji yayar ve etrafını etkiler. Hani şey geldi aklıma.
Bir şairin çok güzel bir sözü vardır. “Sözü dilden sanma bir haberdir cananeye” Şemi yakmaz mı o ateş kim yakar pervaneyi? Yani birisi birisine aşık olmuşsa o aşık olunan aşık olunan aşık olanda bir ateş yakar. Onun için sözü dilden sanma bir haberdir cananeye. Yani aşık olduğun şey senin aşkından haberdar olmadığını zannetme. Şemi yakmaz mı o ateş kim yakar pervaneyi?
Yani sende ki o sevgi, aşk ateşi yakar, o sevgilinde ki aşk ateşi. Ondan etkilenmiştir. O bakımdan yani kainattaki o olmuş bitmiş, çünkü zaten zaman diye bir şey yok, bir andır. Her şey o anın içerisinde olmuş bitmiştir. Siz o gönül duyguları ile beraber, o duygu yoğunluğu ile beraber oluşturduğunuz elektromanyetik alan barkodunun kainattaki istediğiniz hadisenin barkodu ile beraber rezonansa geçip senkronize olması sonucu o olayı çağırıyorsunuz. Onun için istemek dedim, eksikliğin itirafıdır. Olmuş gibi hissetmek ve hissederek olmak gerek. Olmuş gibi hissetmek, istemek eksikliğin itirafıdır. Hani Bektaşının bir lafı, bir hikayesinde olduğu gibi hani dua ediyordu “bana para ver” filan diye.
Cami de hatırladın mı hocam? Evet. Ne diyorsun dedi bir şey. Allah’tan bir para istiyorum dedi. beni isteyecektim diyor. İşte iman isterim, o bende var diyor. Olmayan istiyorum. Onun için istemek eksikliğin itirafıdır. Olmuş gibi hissetmek ve hissederek olmak gerekir. Hocam zaten bu işi insan bir kere çözse hayata ne kadar kolaylaşır. Şunu biliyorsun, ben her zaman söylerim, benim birçok üretsizlerim tembelliğim yüzünden. Tembel bir adamım. Yoksa, tamam hocam, her resim bir kitap olacak. Yani tembelliğim yüzünden yazamadığım kitaplarımın tek cümle halinde özetliyorum bunları. Ve cümleleri, lafı güzaf tarzında. Yoksa, işte istemek eksikliğin itirafıdır. Olmuş gibi hissetmek ve hissederek olmak gerekir diyorum. Bu bir kitaptır yani bir kitap olması lazım. O bakımdan, bir yerde yani ütopyadır senin, hedefim, ütopyadır. Ütopyanın frekansında kalmak, senkronize olmak ve odaklanmak, yaratıcılığın ve başarının anahtarıdır. Bakın bu çok önemli. Tekrar ediyorum. Lütfen hocam. Ütopya yani dediğinizde aklınızdaki olan o istikbalde şekillendirdiğiniz bir yaşantıyı biz ütopya diyoruz. Ütopyanın frekansında kalmak, o frekansta kalmak, o, elektromanyetik alan barkodunda kalmak, o frekansta kalmak, senkronize olmak ve odaklanmak. O odaklanacaksın, konsantre olacaksın. Yaratıcılığın ve başarının anahtarıdır. Bu bakımdan rezonans ve senkronizasyon için de kainat ile bağlantısallık, yani rabıta, bağlantısallık, konektron diye buradaki, kainat ile bağlantısallığı sağlayan elektromanyetik alan barkodu duygusal duruma göre farklılık gösterir. Bakın, duygusalı ne kadar önemli. Tekrar ediyorum. Rezonans ve senkronizasyon için kainat ile bağlantısallığı sağlayan elektromanyetik alan barkodu duygusal duruma göre farklılıklar arz eder. Onun için duygularımızı iyi etmek durumundayız. , yoksa, hayatı, olayları kainatın çekim gücü olarak algılamak durumundayız. Yani hayat kainatın çekim gücüdür. O kainatta oluşan hadiseleri de, bir anlamda, olmadan önce yaşayabilmek için, tekrar ediyorum. Olmadan önce yarınını yaşayabilmek için rezonans ve senkronizasyon gerekir. Bunun için de kainat ile bağlantısallığı, konektronu, rabıtayı, sağlayan elektromanyetik alan barkodu duygusal duruma göre farklılık arz eder.
Bunun üzerinde ifade etmek lazım. Çok konsantre olmak lazım. Duygularımızı, gönlümüzü, gönül bağlantısallığımızı çok dikkatli korumamız ve güçlendirmemiz. Hocam burada şükür, şükür, şükür hep tekrar söylüyorsunuz. Evet. Şükür ne kadar önemli bir şey olduğunu bir kere daha anlıyoruz. Evet. bakın zaten bu ayet vardır söylediğiniz aklıma gelir. Yani siz şükredersiniz, şükrederseniz biz sizin gücünüzü arttırırız. nimetlerinizi arttırırız. Şükretmezseniz diyor bizim azabımız vardır. Aynı şekilde demin bahsettiğim yani korku, kaygı, keder, üzüntü, bunlar öfke bir şey. Bunlar düşük frekanstır. 30 40 50 gibi. Ama bunun yanında sevinç, aydınlanma, bilgi, huzur, affetmek, şükretmek bunlar yüksektir. 200’dür, 500’dür, 700’dür. Aydınlanma, bilgi öğrenmek falan. Kaç kat fazla kaç kat fazla. O zaman diyor, nimetlerini ve azabı peşkeş diyor ayetikerime. O bakımdan o da yani siz şükredersiniz, siz şükrederseniz, affederseniz, bağışlarsanız, sevinçli olursanız, mutlu olursanız diyor. Biz sizin arttırırız diyor nimetinizi. Ama eğer aksi takdirde diyor, bizim azabımız vardır diyor. Bereketinizi düşünürüz diyor. Kötü şey başınıza gelir diyor. İnsan düşündüğünün insan düşündüğü başına gelir. Buradan kaynaklanıyor.
Hocam o zaman şikayetlerde çok düşük frekanslar. Şükürde de şikayet yok. Şikayet yok. Şikayet yok. Şikayet yok. İnsan kendi kaderine dedik. Yani şuur dışı, bilinç dışı oluşan hadiseleri, siz bilinçli yapmadığınız takdirde ona kader diyorsunuz zaten. Bak bilinç dışı bilinç dışı hadiseleri bilinçli yapmadığınız takdirde ona kader diyorsunuz. Oysa ki bilinçli yaparsanız kader olmaktan çıkar. Frekanslarınızdan elektromanyetik alan barkodunun güçlendirilmesiyle anlattığım şekilde. O zaman siz istediğiniz ütopyayı istikbalden önce, yarından önce bugün yaşarsınız. Hocam bütün bunları yapabilmek için önce bilmek lazım. Di ki şimdi en azından şimdi biliyoruz. Bildiğimizi de şimdi bakalım ne kadar anladık. Bakalım ne kadarını yapabileceğiz. Ona da bakacağız. Hocam dünkü mecizelerde dün rahmet şehrinde yağıyordu. Çoktu. Onlarcaydı ama oradan bir tanesini daha böyle bu güzel ortamda sizin bahçenizde. Vallahi çok şey söyledik ama yine böyle nasibimiz neyse ondan.